Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Yunanistan, AB'nin hazımsızlık probleminin simgesidir

    Güven Sak, Dr.24 Haziran 2010 - Okunma Sayısı: 1106

    Avrupa'nın problemi hâlâ devam ediyor. Devam ettikçe de nitelik değiştiriyor. Evvelki gün konu BNP Paribas ile alakalıydı. Kredi değerliliği notu aşağı gidince herkesin yüreği hopladı. Böylece Avrupa'da artık konunun esasına gelmiş gibi duruyoruz: Committee of European Banking Supervisors (CEBS), yani Avrupa Bankacılık Düzenleme ve Denetim Kurulları Komitesi, yani Avrupa'nın BDDK'sı bir nevi, 25 adet bankanın stresini ölçüp yayımlayacakmış. Bunu en son Ekim 2009'da yapmış, şimdi yine yapacakmış. İspanya, kendi bankaları için benzer bir testi yayımlayacağını zaten açıklamıştı. Şimdi bekleyin CEBS'nin "Avrupa'nın banka bilançoları ne kadar yük altında" çalışmasının yalnızca 25 bankayı değil herkesi kapsamasını. Wolfgang Münchau, bu hafta tam da bunu yazıyordu Financial Times'ta. Neden böyle? Gayet basit bir nedenle: Avrupa'nın problemi, esasen Avrupa'nın bankalarıdır. Öyle anlaşılıyor ki kamu borç stoku problemi, Yunanistan meselesi, buzdağının yalnızca görünen bölümüdür. Asıl olan şudur: İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa'da iktisadi entegrasyonun motoru olan bankalar şimdi sorgudadır. Ne kadar akıllıca kararlar vermiş oldukları sorgulanıyor bankaların. Avrupa'nın problemi, işte bu sorgu şeffaf bir biçimde tamamlanırsa sona erecek gibi duruyor. Böyle bakıldığında, Avrupa'nın problemi esasen yakınsama sürecinin bizatihi kendisinin tasarımı meselesidir. Öyle basit bir kemer sıkma hadisesi değildir. Mesele Avrupa Birliği'nin genişleme sürecinin bir bütün olarak sorgulanması hadisesidir. Sorgulanan aslında bankalar değildir, Avrupa Birliği genişleme sürecinin kendisidir. Bu nedenle genişlemeye dahil olmuş her ülke Avrupa Birliği'nin sorunudur. Nokta. Hadise Türkiye ile yakından alakalıdır. Nokta. Merak edenleri aşağıya bekleriz efendim. Merkez bankalarının bankası konumundaki Bank for International Settlements, banka bilançolarından derlediği verileri zaten yayımlıyor. Buna göre Alman bankalarının bilançolarında taşıdıkları İspanya riskinin toplamı neredeyse 200 milyar dolardır. Bu ne demek? Alman bankaları, İspanyollara toplam 200 milyar dolarlık kredi açmış demek. Aynı biçimde İrlanda'ya 175 milyar dolar, 50 milyar da Yunanistan ve Portekiz'e kredi açmışlar. Böylece ne ediyor? Alman bankalarının bilançolarında taşıdıkları bu dört ülkeye dair risklerin toplamı 500 milyar dolardır. O ne demektir? Şudur: Alman bankaları, Alman hükümetinin ekonomi politikalarının kontrolü altında olmayan bir başka bölgedeki kamu ve özel sektör borçlanma araçlarına toplam 500 milyar dolar yatırmıştır. Bu tutar Alman milli gelirinin yaklaşık yüzde 20'si tutarındadır. Dönelim Fransız bankalarına. Fransız bankalarının bilançolarındaki İspanya riskinin tutarı 250 milyar dolardır. Ayrıca 80 milyarlık İrlanda, 100 milyarlık Yunanistan ve de 50 milyarlık Portekiz riski de vardır. Toplam yine 500 milyar etmektedir. Bu da Fransız milli gelirinin yaklaşık yüzde 25'idir. Böyle bakarsanız, yukarıdaki dört ülkeye diğer merkezi Avrupa'nın bankaları tarafından akıtılan fonların toplamı yaklaşık 2 trilyon dolar etmektedir. Şimdi bu ne anlama gelmektedir? Avrupa Birliği genişleme süreci ile birlikte, birliğe sonradan dahil olmuş ülkeler, düne kadar 'dışarı'yken birdenbire 'içeri' haline gelmişlerdir. Düne kadar oraya yönelik fon akımları 'dışarı'ya doğru yapılırken birdenbire 'iç' fon akımı haline gelmiştir. Neden böyle olmuştur? Çünkü düzenlemeleri aynı, politika uygulama kabiliyetleri aynı, raporlama standartları aynı ve de kamuyu aydınlatma standartları aynı 'tek' bir ülkenin içinde bir yerden öte yere kaynak aktarmak dışarıya aktarmaktan daha kolaydır. Dikkat ederseniz yukarıdaki dört ülke tam da böyledir. Birliğe dahil olmadan önce onlar hiç de aynı standartta değildiler ama sonra öyle oluverdiler. İrlanda, İspanya, Yunanistan, Portekiz. İrlanda genişlemenin 1. safhasında, diğer ülkeler de 2. safhasında birliğe dahil oldular. Dahil olduktan sonra bu ülkelere Avrupa bankalarından fon girişi arttı. Bu ülkelerin yerel tasarruf oranları düştü. Cari işlem açıkları yükseldi. Geriden geliyorlardı. Yapacak çok iş vardı. Birden kaynak bollaştı. Yatırımları yurtiçi tasarruflarından fazlalaştı. Birlik üyesi oldukları için artık tasarruf etmelerine de gerek yoktu. En azından bu kuşağın yoktu. Nitekim öyle de oldu. Şimdi işte sorgulanan, bu yakınsama sürecinin bizatihi kendisidir. Peki, gözler neden yalnızca Yunanistan'ı görmektedir? Yunanistan bana kalırsa bu tartışmada bir simgedir. Neyin simgesi? Yunanistan, bugün, 'dışarı'yla 'içeri'nin şıpınişi aynı ol(a)mayacağının simgesidir. Genişleme süreci, politik bir kararla bir ülkeyi içeri almış olsa bile, üstelik bunu otuz yıl önce yapmış olsa bile, orasının birdenbire 'dışarısı' olmaktan kurtulamayacağının simgesi. Bu gözle banka bilançolarına bakıldığında, ortadaki tartışmayı daha açık ve sarih bir biçimde görebilmek mümkündür. Wolfgang Münchau "Orada İspanyol riski var" diye yazarken söylemeye çalıştığı şudur: Siz bunları Alman riski gibi bilançonuza aldınız ama bunlar birliğe dahil oldukları için Almanya ol(a)mamışlardır. Hadise galiba budur. Merak edilen bilançoların bu inceleme sürecinden ne kadar hasarla çıkacaklarıdır. Bu yolun nereye gittiğinin farkında mısınız? Ben iki yol görüyorum. Birincisi şudur: Bu tartışma yakında en son giren ülkelerin riski kimde ve ne kadar tartışmasına kaçınılmaz olarak döner. Yakında Bulgaristan, Romanya dahil Balkanlar'ı yine konuşuruz. Haziranın ilk haftasında Ollie Rehn'in "Bulgaristan'ın hesaplarına bir bakmak lazım" dediğini hatırlayalım lütfen. İkincisi ise 'dışarı'yı 'içeri' yapmanın artık yeni kuralları olması kaçınılmazdır. Avrupa Birliği yakınsama süreci artık eskisi gibi bir 'rahatlıkla' yönetilemez. Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecinde işi artık çok daha zordur. Avrupa Birliği, kapsamlı yapısal reformlar olmadan, IMF ve Dünya Bankası gözetimi olmadan, Türkiye büyüklüğünde bir ülkeyi, artık daha zor içine alır. Birliğe siyaseten üye olma yolu artık kapanmış gibi durmaktadır. Benim Avrupa'nın bankacılık probleminden anladığım budur. Bu problemin yalnızca bir bölümü kamu borç stoku ile alakalıdır. Mesele hazmetme kapasitesi ile yakından alakalıdır. Yunanistan'ın tam üyelik tarihi 1981'dir. Şimdi görünen şudur: Yunanistan daha hazmedilmiş değildir vesselam.

    Bu yazı 24.06.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır