Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    İran konusunda Türkiye neden ofsayta düştü

    Güven Sak, Dr.06 Temmuz 2010 - Okunma Sayısı: 1210

    İran konusunda Türkiye neden <br> ofsayta düştü

    Aslında fikir Türkiye'ye ya da Brezilya'ya ait değildi. Bunu, bir süre önce yazdığımı hatırlıyorum. Fikir, o vakitler, Atom Enerjisi Komisyonu başkanlığını yürütmekte olan Mısırlı Muhammed El Baradey'e aitti. Baradey bugünlerde Mısır devlet başkanlığı seçimleri için ülkesinde gündemde ama bu arada eski görevini de bıraktı. Şimdi o hüsnü mübarek için bir problem olma yolunda ilerliyor. İlk Baradey, galiba Ekim 2009 gibi, bu nükleer takas konusunu ortaya atmıştı. Amacı ise meseleyi çözmek değil, taraflar arasında güven artırıcı bir süreci devreye sokmaktı. Sonra Türkiye ve Brezilya durumdan vazife çıkardılar. Boru mu, onlar da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin geçici de olsa üyeleriydiler. "Biz bu işi yaparız" dediler. Devreye girdiler. İran'la anlaşmayı başardılar. Ama Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri, bu arada kendi aralarında başka bir evrene geçmiş durumdaydılar. İran'la ilgili ambargo kararı yine de çıktı. Başkan Obama, temmuz ayı başında çok daha ciddi önlemleri içeren hatta bizim şirketlerimizi de etkileme potansiyeline sahip bir karara da imza attı. Bir nevi Birleşmiş Milletler'in ambargo kararını daha da genişletti. Peki, Türkiye ve Brezilya İran konusunda neden ofsayta düştü? İran meselesinden küresel yönetişim sistemi konusunda ne tür dersler çıkartılabilir? G-20 açısından bakıldığında bu olanların manası nedir? Bu sorulara kısmi cevaplar almak isteyenleri aşağıya bekleriz efendim. Önce birinci meseleden başlayalım: Türkiye, İran konusunda ofsayta düşmüş müdür? Düşmüştür. Uluslararası toplumun üzerinde anlaşmak için ortaya attığı nükleer takas konusunu, Türkiye ciddiye almış ve bütün ağırlığı ile devreye girmiştir. Amerikalıların, öneri ilk ortaya atıldığında seslendirdiği bütün önerileri ciddiye almıştır. Pek de istekli olmayan ya da öyle davranan İran yönetimini ikna etmek için mesai harcamıştır. Başarılı olmuştur. Sonra da kendisine "Canım biz onu o gün için konuşmuştuk. Artık o iş masada değil" denilmiştir. Bu iyi midir? Kötüdür. Ortada son derece ciddi bir koordinasyon problemi vardır. Bu dikkate alınması gereken ilk noktadır. Gelelim ikinci noktaya: ikinci noktada, Brezilya Dışişleri Bakanı Amorim'in son derece içten bir açıklaması vardır. Açıklama tam da bu konuyla alakalıdır ve ortadaki küresel yönetişim problemini büyük bir açıklıkla ortaya koymaktadır. Mealen Amorim şöyle demektedir: "Biz, Türkiye ve Brezilya olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin geçici üyeleriyiz. Nükleer takas konusunda devreye girdik. Bu işi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri ortaya atmıştı. Meğer onlar arada fikir değiştirmişler. Ambargo konusunda karar almışlar. Ama bu konuda bize hiçbir şey söylemediler. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi içinde daimi üyelerin ayrı bir grup olarak davranması ve daimi üyelerden bilgi saklaması iyi değildir." İşte İran meselesinden almamız gereken temel ders budur ve Brezilya Dışişleri Bakanı, bu dersi hep beraber almamız için son derece yerinde ve de içten bir açıklama yapmıştır. Buradan çıkarılması gereken sonuç açıktır: İkinci savaşın galiplerinin kurduğu küresel düzenin, yeniden yapılanmasına ihtiyaç vardır. Mevcut küresel ilişkiler düzeninin temelinde, dünde kalmış bir dengeler manzumesi bulunmaktadır. Açıktır ki, dünün dengeleri artık bugün yoktur. Brezilya'yı yanıltan neyse Türkiye'yi yanıltan da odur. Güvenlik konseyi üyelerinin birbirlerinden bilgi saklaması kötüdür. Yeni normal için de iyi değildir. Dün ortaya atılanın artık geçerli olmadığını, herkesin zamanında öğrenmesinde hatta bunu tartışıyor olmasında fayda vardır. Ama bakın böyle olmamıştır. Buradan çıkartılacak üçüncü sonuç ise şöyle olabilir: Türkiye'nin dış politika konusunda son dönemde boş lafa, giderek daha fazla önem vermeye başladığı söylenebilir. Birdenbire retoriğin neticenin önüne geçmeye başladığı görülebilmektedir. Hatta ve hatta aranırsa ideolojik bazı dış politika tercihleri de bulunabilir. Ama özellikle, İran konusunu, Türkiye'nin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde kullandığı oyu bu çerçevenin dışına çıkartarak tartışmakta fayda vardır. Türkiye, İran'ın komşusudur. Türkiye-İran sınırı bir dostluk sınırı değil, denge sınırıdır. Türkiye ne İran'ın bomba yapmasını ister ne de askeri müdahaleye maruz kalmasını. İkisi de kötüdür. Bakın daha Irak'a yapılan askeri müdahalenin etkileri, bölgemizden silinebilmiş değildir. Güvenlik Konseyi'ndeki İran oylamasının ortaya koyduğu temel mesaj şudur: İkinci Savaş sonrasında Atlantik Okyanusu merkezli tasarlanmış olan küresel ilişkiler mekanizmasının artık gözden geçirilme zamanı gelmiş de geçmektedir. İran meselesinin yol açtığı tartışmayı bir yeni küresel yönetişim mekanizması inşası ihtiyacı olarak görmek gerekmektedir. Bu da günün üçüncü tespitidir. Gelelim kısa bir dördüncüye: Birleşmiş Güvenlik Konseyi'nde olan G-20 için de yol gösterici olmalıdır. Türkiye'nin G-20'de hem daha aktif, hem de daha dikkatli olmasında fayda vardır. Yeni-normalin tanımlanmaya çalışıldığı bir ortamda G-20 üyeliği 'fırtınanın gözü'nde olmak gibidir. Atlantik Okyanusu merkezli uygarlığımız açısından öğretici olmak mümkündür. Faydalıdır. Beşincisi ise şudur: Ortada manalı, Türkiye için faydalı bir plan yoksa yapılan yalnızca enerji israfıdır. Yakınlarda Türkiye'yi yakından takip eden bir yabancının TEPAV'da düzenlenen bir toplantıda dediği gibi: "Sürekli hareket etmek, her zaman mesafe alındığı anlamına gelmez." Strateji dehası atamız Timurlenk bunu ta, on dördüncü yüzyılda söylemiştir: "Maharetle hazırlanmış bir plan, yüz bin savaşçının enerjisinden daha değerlidir." Ortada mahir bir plan yoksa harcamak için çok enerjiye ihtiyacınız vardır. Netice ise garanti değildir. Türkiye'nin yalnızca dış politikada değil, içeride de, Kürt meselesinden başlayarak birden çok konuda 'maharetle' hazırlanmış planlara ihtiyacı vardır. Saygıyla duyurulur.

    Bu yazı 06.07.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır