Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Türkiye'nin ruh ikizi Meksika'dır

    Güven Sak, Dr.08 Temmuz 2010 - Okunma Sayısı: 1224

    Türkiyenin ruh ikizi Meksikadır

    Hiç son günlerde Meksika ekonomisine doğru bir baktınız mı? Geçenlerde ABD'nin başkenti Washington, D.C'de düzenlenen bir toplantıda adı sıkça geçince ben merak edip şöyle bir bakmaya başladım. Bundan sonrası için, "G20'de ne yapalım?" diye merak edenlerin Meksika ile istişare mekanizmalarını geliştirmelerinde fayda vardır. Brezilya ve Kore, bizden bir sınıf ileridedir. Türkiye ile öyle doğrudan karşılaştırılamaz. Türkiye'nin ruh ikizi galiba Meksika'dır. Gelin bakın, neden öyledir. Merak edenleri, aşağıya bekleriz, efendim. Türkiye, 1996'da Avrupa Birliği (AB) ile uzun müzakerelerden sonra Gümrük Birliği Anlaşması'nı imzaladı. Meksika ise, yine uzun müzakereler neticesinde, 1994'te Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi (NAFTA) Anlaşması'nı imzalamıştı. Türkiye, Gümrük Birliği Anlaşması neticesinde dış ticaret hacmini yaklaşık 3.5 katına çıkardı, ihracatı 100 milyar doları aştı. Meksika da NAFTA ile birlikte ticaret hacmini yaklaşık 3 katına çıkardı ve ihracatı 200 milyar doları aştı. AB'nin ithalat talebi bizim sanayileşme biçimimizde belirleyici oldu. Meksika'nın sanayileşme yolunu ise NAFTA belirlemeye başladı. Biz burada toplam ihracatımızın yarısından fazlasını AB pazarlarına yolluyoruz. Meksikalılar ise ihracatlarının yüzde 84'ünü Kuzey Amerika ülkelerine, ABD ve Kanada'ya gönderiyor. Son zamanlarda bizler güney komşularımıza doğru açılıp, ihracatımızı çeşitlendirmeye çalışıyoruz. Onlar da güney komşularına doğru ihracatlarını çeşitlendirme telaşı içindeler. Türkiye 2009'da TÜİK'in hesaplarına göre yüzde 4,7 küçüldü. Meksika'daki küçülme ise aynı dönemde yüzde 6,5 oldu. İmzalanmasının üzerinden 16 yıl geçti ama orada hala NAFTA'dan hoşnutsuz olanlar var. Aynı burada Gümrük Birliği Anlaşması'nı hâlâ beğenmeyenler olduğu gibi. Bu arada, Meksika yüzölçümü olarak neredeyse 2 milyon kilometre karedir, nüfusu 100 milyondan fazladır ve trilyon dolarlık bir ekonomiye sahiptir. Onları da not etmek lazım herhalde. Müsaadenizle, bugün, Meksika ve Türkiye benzerliğine ilişkin birkaç sonuç çıkarayım. Birinci nokta şudur: Meksika ve Türkiye 2008 finansal krizinden en çok etkilenen iki ülke olarak diğerlerinden ayrılmaktadır. İsterseniz burada bir-iki noktanın daha altını çizeyim. Her iki ülke de başarılı bankacılık sektörü reformlarından geçerek, 2008 finansal fırtınasına yakalanmıştır. Her iki ülke de son derece başarılı bir enflasyonla mücadele döneminden sonra uzun zaman enerji israf edilmesine yol açmış, yüksek enflasyon problemlerini bu krizden önce yenilerde, birbirlerini takip ederek, çözmüşlerdir. Ama bankacılık sistemlerinde bir problem çıkmamasına rağmen bu krizden en fazla etkilenen, en fazla küçülen ülkeler sıralamasında her iki ülke de önde gelmektedirler. Bu, rakamlara bakıldığında dikkati çeken ilk tespittir. Gelelim ikinci noktaya: Yine rakamlar göstermektedir ki, Türkiye ekonomisi, 2009'da, Meksika ekonomisinden daha fazla küçülmüştür. Sanayi üretim rakamlarına bakıldığında, 2008'in 2. çeyreği her iki ülke içinde 100 olarak alınırsa, Meksika'da sanayi üretimi, 2009'un ilk çeyreğinde 88'e gerilerken, Türkiye'de ise 80'e düşmüştür. Neden böyle olmuştur? Büyük bir olasılıkla etkinin kaynağı ile ilgilidir bu sonuç. Türkiye ekonomisinin küçülten talep azalması probleminin kaynağında AB ülkeleri bulunmaktadır. Meksika ekonomisini küçülten temel dinamik ise ABD-Kanada piyasasındaki talep daralmasıdır. Her iki ülkede dış ticaret kanalından ciddi bir darbe almışlardır. ABD hükümeti 2008 krizine hızlı bir mali genişleme ile cevap verirken, aynı tepki AB ülkelerinde son derece gecikerek ve isteksizce devreye girmiştir. Dolayısıyla yan komşudaki politika aktivizmi Meksika'da üretim bazındaki daralmayı sınırlarken, Türkiye'de sanayi üretimindeki daralma daha derin olmuştur. Zaten işsizlik verileri de aynı duruma işaret etmektedir. Meksika'da işsizlik artışı da daha sınırlı olmuş gibi durmaktadır. Bizim burada işsizlik yüzde 10'lardan yüzde 14'e sıçrarken, orada aynı oran yüzde 4'ten yüzde 5,5'a çıkmıştır. Üçüncü nokta ise şudur: Her iki ülkede de, hükümetlerin temel meselesi, esasen, güçlü bir sanayi politikası çerçevesine sahip olmamaları ve küreselleşme sürecinin kendiliğinden getirdiği sanayi politikası tercihlerini benimsemiş olmalarıdır. Küreselleşme sürecine pasif uyum sağlandığında, ülke entegre olunan piyasadaki politika kararlarının sonuçlarına doğrudan açık hale gelmektedir. Bu durum iyi ya da kötü değildir, yalnızca böyledir. 2008 krizi sonrasında her iki ülkeyi de daraltan dinamik, şimdi toparlanma sürecinin ivmesi konusunda da belirleyici olacaktır. Her iki ülkede de iktisadi toparlanmanın kuvveti bir başka pazarın talep gücüne bağlıdır. Bu bizim için Avrupa Birliği pazarıdır. Meksika içinse ABD pazarıdır. Peki, kim 2010 ve 2011 için daha şanslıdır? Öyle anlaşılmaktadır ki, yılın ikinci yarısında Türkiye için 2010 yılı büyüme beklentisi rakamları aşağıya doğru revize edilecektir. Hatırlayalım, en son OECD, yüzde 6,8 demişti. Meksika için ise rakamların yukarıya doğru revize edilebilme ihtimali yüksektir. Onlar için benim en son duyduğum rakam yüzde 4 civarındaydı. Neden öyle olacaktır? Çünkü Euro alanındaki kriz ihtimali bu aralar realize olurken ve "canlanayım mı diye etrafa bakan" talebi öldürürken, ABD'de canlanma yavaş da olsa devam edecek gibi durmaktadır. Ama her iki halde de dışarıda olan içeride olanca ağırlıyla hissedilmektedir. Türkiye ile ilgili analiz yapanların Meksika'ya doğru bakmalarında fayda vardır. Türkiye'nin ruh ikizi Brezilya değil, Meksika'dır.

    Bu yazı 08.07.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır