Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Toparlanma başlıyor mu?

    Fatih Özatay, Dr.13 Nisan 2009 - Okunma Sayısı: 926

    Önce aylar önce yaptığım ikili ayrıma döneyim: Reel sektör ve küresel mali piyasalardaki olası gelişmeler. 'Reel sektör' derken büyük ekonomilerdeki büyüme hızlarını kastediyorum daha çok. İhracatımızın önemli bir kısmı o ülkelere yönelik. Kendi yarattığımız eski krizlerden farklı olarak dışarıya mal satamayacağımız bir ortamdayız. Üretimdeki daralmanın temel nedenlerinden biri de bu. Dolayısıyla mal sattığımız ülkelerin ekonomilerinin bundan sonra toparlanmaya başlayıp başlamayacakları önemli.

    En iyimser yorumcular bile küresel toparlanmanın 2010'nun ilk aylarına sarkacağını söylüyorlar. Bu durumda ihracat açısından 2009'da fazla iyimser olmamak gerekiyor. Hatırlarsanız 9 Mart'ta bazı senaryolar altında 2009 büyüme hızının alabileceği değerlere ilişkin tahminler vermiştim.

    Temel senaryoda diğer olumsuzlukların yanı sıra bir de mal ve hizmet ihracatının yüzde 9.8 oranında azalacağı varsayımı vardı. Bu durumda, 2009 büyüme hızı en iyimser tahminle eksi yüzde 6.5 oluyordu. Oysa ihracat yüzde 1.2 artarsa büyüme hızımız eksi 3.4 olarak bulunuyordu. Yani, ihracat artış hızındaki 11 puanlık bir oynama büyüme hızında üç puanlık bir hareket yaratıyordu. Hiç az değil. Kısacası, ihracat toparlanmadan ki bu büyük ölçüde bizim elimizde değil, 2009 için fazla iyimser olmamak gerekiyor.
    Farklı bir ifadeyle, uygulayacağımız politikaların büyüme hızı ve istihdam üzerine etkileri sınırlı kalacak.

    Üstelik aşağıda tartışmaya çalıştığım gibi, bu politikaların ne ölçüde olumlu etki yaratacakları yukarıdaki ayrımdaki ikinci unsur ile ilgili: Küresel mali piyasalar nasıl bir yol izleyecek bundan sonra? 'Uygulayacağımız politikalar' dedim; var mı eylemsizlikte bir değişiklik? Olacak gibi: Önümüzdeki en büyük değişiklik IMF ile yapılacak anlaşma ve alacağımız önemli kredi desteği olarak görünüyor.

    ABD Hazinesi'nin (yönetiminin) desteği ve IMF'nin olanaklarının artması bir araya geldiğinde, anlaşılan önden yüklemeli ve daha önce söylenenin oldukça üzerinde bir kredi anlaşması yapmak mümkün olacak. Bu anlaşmanın ve alınacak kredinin ekonomiye duyulan güveni artıracağı açık. Bu, faizlerin ve özellikle de döviz kurunun ana eğiliminin, dışarısı karışmadıkça aşağıya doğru olması anlamına gelir. Güvenin kalıcı olması, tüketim ve yatırım harcamalarına dönüşmesi ise yine dışarısı ile ilgili. Buradaki 'dışarısı' küresel mali piyasalar oluyor. Eğer bundan sonra yeni bir karışıklık çıkmaz ise, yapılacak anlaşma ekonomimize duyulan güvenin bundan sonra yükselme eğilimine girmesini sağlar.

    Oysa küresel mali piyasalar hakkında hâlâ karamsar olanlar var. Bu durumda ekonomiye duyulan güvenin harcamaları tetikleyecek ölçüde artıp artmayacağından emin olamıyoruz. Kaldı ki salt güvenin artması da yeterli değil. Çünkü tüketimin ve yatırımın azalması iç ve dış kredi kanalının tıkanması ile de ilgili. Güvenin artması elbette iç kredi açma ve alma isteğine olumlu yansır. Ama bu kanalı daha da açmak istiyorsak kredi garanti sistemi de devreye girmeli. Eğer IMF ile yapılacak anlaşma, hem yeni kredilere hem de mevcut kredi stokunun yeniden yapılandırılmasına yönelik garanti sisteminin kurulmasına izin verirse ki vermesi gerekir, bu açıdan daha olumlu bakabiliriz ileriye.

    Tüm buraya kadar sayılanlardan olumlu olan seçenekler devrede olsa bile dış kredi kanalındaki tıkanıklığın bir çırpıda açılması beklenmez. Zira küresel mali sistem çökmüşken, biz içeride kendimize çeki düzen versek de bulabileceğimiz kaynak miktarı kısıtlı.

    Görüyorsunuz ne kadar çok 'fakat, ama, bir de şu, falan' var. Aslında bütün bunları bir 'algoritma' şeklinde yazsam daha anlaşılır olacak. Neyse bu köşe daha fazla 'gariplik' görmesin, şunu da belirterek bitireyim: Bir de artan işsiz sayısı ve çalışanların büyük kısmının ücretlerinin artmaması nedeniyle de harcamalar azalıyor. İçeride üretilen mallara olan talebi artıracak politikalar uygulanmadıkça bu durumun 2009'da değişmesini beklememek gerekiyor. Tüm bunları alt alta toparlarsanız IMF ile anlaşma imzalansa da 2009'da ekonomimizin önemli ölçüde küçülme olasılığının kuvvetli olduğu ortaya çıkıyor.

    Bu yazı 13.04.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır