Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Küreselleşmenin zararları

    Fatih Özatay, Dr.26 Nisan 2009 - Okunma Sayısı: 6185

     

    İhracatımızın milli gelire oranı 2000 yılında yüzde 10.4 düzeyindeydi. Bu oran sonra giderek yükseliyor; mesela, 2005'te yüzde 15.2, 2008'de ise yüzde 18 oluyor. Bu gelişme karşısında sanıyorum şunu söyleyebiliriz: Üretimimiz eskiye kıyasla ihracat düzeyimizden önemli ölçüde etkilenmeye başladı son yıllarda. 1980'lerin neredeyse tümünü kapsayan Latin Amerikan borç krizi dikkate alındığında bu gelişme oldukça sevindirici. 1982-1989 döneminde Latin Amerika ülkelerinin çoğu borçlarını ödeyemez duruma düştüler. Sorun yaşayan ülkelerin ortak özelliklerinin başında dış borçlarının (şimdikinden farklı olarak devletten devlete borçlardı çoğunlukla) ihracatlarına oranlarının yüksek düzeylerde olması geliyordu. Oysa dış borçlarının düzeyi ihracatlarına kıyasla düşük olan, dolayısıyla borç ödeme kapasiteleri yüksek olan ülkeler büyük sorunlarla karşılaşmadılar.

    Türkiye açısından da bu oranda düşüş gözlendi son yıllarda. 2000 yılında dış borcumuzun milli gelire oranı yüzde 205 düzeyindeymiş. 2005 yılında yüzde 154'e, 2008'de ise yüzde 150'ye düşmüş. Peki, bu düşüş bizim krizlere hassasiyetimizi azaltan bir gelişme mi?

    1980'lerin Latin Amerika deneyiminden çıkan sonuç, dış ticareti gelişmiş ülkelerin finansal krizlerden daha az etkilendiği şeklindeydi. Oysa 1990'lardan itibaren yaşadığımız finansal krizler bunun pek de öyle olmadığını ortaya koydu. Özellikle içinde bulunduğumuz küresel kriz bunun canlı bir kanıtı. Ekonomileri ihracata çok duyarlı ülkeler oldukça kötü etkileniyorlar dünya ticaretinin azalmasından.

    Bu Türkiye açısından da geçerli. Dolayısıyla, az önce sorduğum sorunun yanıtı açıkça 'hayır' şeklinde. Üstelik ihracat açısından son yıllardaki tek gelişme milli gelirimize kıyasla ihracatımızın daha hızlı yükselmesi olmadı. Anı zamanda, artan küreselleşme nedeniyle, bizim şirketlerimiz tüm dünyaya mal satan dev şirketlerin tedarikçisi konumuna geldiler, ya da onların doğrudan satmaları için de üretim yapmaya başladılar.

    Bu çerçevede bakınca yaşamakta olduğumuz küresel kriz sırasında ihracatımızın önemli ölçüde azalması beklenirdi. Öyle de oluyor. Bir yıl öncesinin aynı dönemine göre son aylarda ihracat azalması yüzde olarak şöyle: Kasım: 17.1; Aralık: 20.7; Ocak: 26.0; Şubat: 24.9 ve Mart: 34.4 (bu sonuncu rakam TİM'in açıkladığı ihracat rakamına göre; resmi rakam biraz daha farklı olabilir).

    2009'da ekonomimiz önemli ölçüde küçülecek. Bunda ihracattaki azalmanın önemli bir payı olacak. Bu, küreselleşmenin doğurduğu olumsuz sonuçlardan birisi. Normal koşullarda yararlı olan küreselleşme, küresel şokların yaşanması durumunda bazı ülkelerin karşılaştığı sorunları daha da ağırlaştırıyor.

    Farkındayım elbette; dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum. Dikkat ederseniz bu seferki 'geliş' küreselleşmenin zararlarından biri yoluyla oldu. Ama küreselleşme bir de, belki de asıl olarak mali fon akımları yoluyla kendini gösteriyor.

    Yine aynı noktaya dönüş: İnanılmaz bir şekilde, şirketlerimizin önümüzdeki dönemdeki dış yükümlülüklerini yerine getirmeleri sorununa gözler yumuluyor. Merkez Bankası'nın sağladığı döviz likiditesi kolaylıklarının bu işi çözeceği düşünülüyor herhalde. Belki bir de nasıl olsa şirketlerin 'bir yolla' döviz bulacakları varsayılıyor. Ben de inatla bu konuda yazmayı sürdüreceğim, "bu yazıyı hatırlıyorum" izlenimi yaratsa da. Bu izlenimi bugünkü yazımda yeteri kadar verememiş olabilirim; en iyisi yarın da devam edeyim.

     

    Bu yazı 26.04.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır