Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    İhracatımız 2010'da da sorun yaşayabilir

    Fatih Özatay, Dr.30 Nisan 2009 - Okunma Sayısı: 854

     

    Bugün nisan ayının son günü. Diğer bir ifadeyle yılın üçte biri geride kaldı. Henüz küresel krizin Türkiye ekonomisini daraltıcı etkisini azaltıcı dişe dokunur bir ekonomik program açıklanmadı. Hatırlarsanız TEPAV'ın hazırladığı kriz raporunda yer alan tüm önlemler mart ayında alınsaydı bile büyüme hızında 1.9 puanlık bir iyileşme söz konusu oluyordu: Yüzde 5.5 olarak öngörülen küçülme hızı, o önlemler sayesinde yüzde 3.6'ya düşüyordu.

    Bu gecikme nedeniyle bizim öngördüğümüz iyileşmenin sağlanamayacağı açık. Kaldı ki, geride bıraktığımız aylar içinde alınan ve içsel tutarlılığı olduğu pek de söylenemeyecek önlemler nedeniyle boşa cephane harcamış olduk: Zaten önemli ölçüde açık verecek olan bütçe bu nedenle artık daha fazla açık verecek. TEPAV'ın önerdiği önlemlerin bütçeye getirdiği ek yük milli gelirin yüzde 1.3'ü kadardı. Boşa harcanan zaman ve cephane nedeniyle çok büyük olmasa bile bu çapta ek önlem almak giderek zorlaşıyor.
    Boşa harcanan cephaneye örnek olarak otomotiv sektörüne yönelik vergi indirimini söyleyebilirim. Buna 'taktım' biliyorum, ama üretilen araçların yüzde 85'inin ihraç edildiği, vergi indiriminin ihracatla bir ilgisi olmadığı, üstelik yurtiçinde satılan araçların yüzde 50'sinden fazlasının ithal edildiği bir ülkede bu vergi indirimi kime yarar sağlar?

    Allah aşkına, cephaneniz kıtsa, önce bu alana mı harcarsınız o cephaneyi?
    2009'u geçtik artık. Bakın bu işin 2010 ve 2011 için de şakaya gelir tarafı yok. Şakadan kasıt 'geometrik' yaklaşımlar; bırakalım artık bunları. Şunları görmek o kadar da zor olmasa gerek: İhracat açısından 2010'da parlak olmayacak. Evet, 2009'daki kadar azalmayacak büyük ihtimalle ihracatımız, ama eski güzel günlere dönmesi de zor olacak.
    Pazartesi günü Referans'ta Baturalp Candemir'in köşesinde bir tablo yer alıyordu. Candemir, Türkiye'nin en çok ihracat yaptığı ilk yirmi ülkeyi almış. Bu ülkelere yaptığımız ihracatın toplam ihracatımız içindeki payı 2008 yılında yüzde 67.5 düzeyinde. Bu ülkelerin milli gelirlerinin artış hızlarının ağırlıklı ortalamasını hesaplamış. Kullandığı ağırlıklar, bu ülkelerin bizim ihracatımızda aldıkları paylar.

    Dolayısıyla, bu ortalamaya kabaca ihracat pazarımızdaki gelir artışı olarak bakabiliriz. 2007'de yüzde 4.3 düzeyinde olan gelir artışı 2008'de yüzde 3.1'e düşüyor. 2009'da bu değer eksi yüzde 3 olarak karşımıza çıkıyor. 2010'da ise pazarımızdaki gelir artışı sadece yüzde 0.6. Bu son iki rakam IMF'nin yenilerde açıkladığı büyüme (daha doğrusu küçülme) tahminlerinden elde ediliyor. Bu tahminlerin aşağı doğru güncellenmesi olasılığının yüksek olduğunu da dikkate alır ve 2010 ile mesela 2007'yi karşılaştırırsanız, ne demek istediğim sanırım açık biçimde ortaya çıkar.

    Unutmayalım, mal sattığımız ülkelerin gelirlerindeki hareketler ihracatımızın ana belirleyicilerinden biri. Şüphesiz tek bir ülkenin gelir düşse, buna karşın pazarımızda yer alan diğer ülkelerin geliri artmaya devam etse, ihracatımız açısından pek de bir sorun yaşanmayacak. Ama burada küresel bir sorundan bahsediyoruz.

    Unutmamamız gereken iki unsur daha var. Birincisi, ihracatımız üretim düzeyimizin önemli belirleyicilerinden biri. Özellikle otomotiv gibi sektörler açısından bu olgu daha da belirgin. İkincisi, büyüme hızımızın diğer bir önemli belirleyicisi olan küresel sermaye sadece 2009'da değil, 2010'da da bizim buralara pek uğramayacak gibi duruyor.

     

    Bu yazı 30.04.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır