Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Olumluluğun temeli var mı?

    Fatih Özatay, Dr.18 Mayıs 2009 - Okunma Sayısı: 1045

    Son günlerde hem küresel kriz hem de Türkiye ekonomisi hakkında olumlu yazıların sayısı artmaya başladı. Bu köşede de olumlu yorumlanabilecek birkaç yazı çıktı. Olumlu olmak hoş elbette, tabii ki temeli olmalı bu olumluluğun. Dibi görmek iyi bir şey; işlerin daha kötü gitmeyeceğini gösterir. Ama öte yandan şu da gerçek: Diyelim ki 2009'un ilk çeyreğinde ekonomimiz yüzde 12 oranında daraldı. İkinci çeyrekte varsayalım ki daralama hızı yüzde 6, üçüncüde de yüzde 2 oldu. Bu durumda, evet ilk çeyrekte dibi görmüş oluyoruz, ama ekonomi önemli miktarda küçülmeye devam ediyor. Üçüncü çeyrekte de yüzde 12 küçülmediğimiz için sevinelim mi (olumlu görüş), yoksa küçülme devam ettiği için yerinelim mi (karamsar görüş)? Soru: Mahkûm muyuz bu kısırlığa?

    Eğer aylardır iddia ettiğimiz ve herkesin artık üzerinde anlaştığı gibi küresel kriz Türkiye ekonomisini dört ayrı kanaldan etkiliyorsa, bu dört kanalın eskisi gibi çalışması gerekir ki eski güzel günlere dönelim. Ya da ne bileyim, bir kanal eskiye dönmese bile, diğer üçü öyle bir çalışmaya başlamalı ki artık bu iş kalıcı olarak bitti diyelim.

    Birinci kanal küresel gelir düşüklüğü ve beraberinde gelen talep azalması nedeniyle ihraç ettiğimiz mal ve hizmet miktarının baş aşağı gitmesiydi. Dolayısıyla ilk bakacağımız unsurların başında küresel gelirin dibe ulaşıp ulaşmadığına dair sinyaller geliyor. Böyle bakınca bizim açımızdan AB ülkeleri daha önemli. Ama onların iyileşebilmesi için açık ki ABD'de işlerin rayına girmesi gerekiyor. Son yazımda, ABD ekonomisindeki devresel hareketler üzerine uzman bir iktisatçının görüşlerine yer vermiştim. Mayıs ya da haziran ayı içinde ABD ekonomisinde dibin görülebileceğine dair bir analize yer veriyordu.

    Eğer ABD'de işler gerçekten daha kötü gitmeyecekse, ihracat açısından yakın bir vadede çok kötü olan mevcut durumdan daha kötü olmayacağız demek; bu kadar basit. Ama bu daha kötü olmama hali bize gecikmeli yansıyabilecek; onun için 'yakın vade'. Arada AB'nin de daha kötü olmaması gerekiyor, falan.
    İkinci kanal dış kredi kanalıydı. Bunun yakın zamanda olumluya gideceğine dair bir sinyal yok, olmasını da pek beklememek gerekir. Adamların (küresel finansal sistemin) üzerinden silindir geçti; çizgi filmlerde bile silindir geçtikten sonra bünyenin eski hale gelmesi için biraz zaman gerekir.

    Üçüncü kanal yurtiçi kredi kanalıydı. Hem şirketlere hem de tüketicilere açılan kredi miktarı ekim ayından itibaren inişe geçmişti. Bu haftanın verileri açıklanmadan önce yazdığım yazıda, toplam kredi miktarındaki düşüşün son dört haftada durduğunu belirtmiştim. Tüketici kredileri ise son altı haftadır artma eğilimindeydi. Perşembe günü son haftanın verileri de açıklandı. Yorumda bir değişiklik yok. Sadece 'dört' yerine 'beş', 'altı' yerine de 'yedi' yazmak gerekiyor. Bu bir eğilim teşkil eder mi, yoksa geçici mi olur? Açık yanıt şu: Şüpheliyim; zira 'bizim' hâlâ bir şey yaptığımız pek de iddia edilemez. Bir şey yapacak olursak, o zaman 'şüpheliyim' yerine 'evet eğilime dönüşme olasılığı fazla' derim.

    Dördüncü kanal güven kanalıydı. Küresel kriz ortamında, içeride dişe dokunur bir şeyler yapmadığımız için ekonomimize duyulan güven yerlerde sürünüyordu. Oysa bu göstergelerde son aylarda önemli bir toparlanma var. Hâlâ bu göstergeler güvenin oldukça düşük olduğunu ifade ediyorlar, ama eğilim de yukarıya doğru. Bu eğilim devam eder mi? Biz bir şeyler yaparsak ve de dışarısı gerçekten dip noktasına ulaştıysa elbette eder. Dolayısıyla burada ancak 'temkinli bir iyimserlik' söz konusu olabilir; o kadar.

    Umarım ki 'bir şeyler' yaparız ve olumlu yorumlardaki gibi gelişir her şey...

    Bu yazı 18.05.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır