Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Doğru politikanın oluşturduğu yanlışlık

    Fatih Özatay, Dr.22 Haziran 2009 - Okunma Sayısı: 902

     

    Küresel krizin bundan sonra nasıl gelişeceğine ilişkin çoğu iktisatçının üzerinde anlaştığı nokta, artık en kötünün geride kaldığı şeklinde. Asıl anlaşmazlık, bundan sonra hangi hızla toparlanmanın gerçekleşeceği konusunda. Büyük olasılıkla en kötü geride kaldığına göre yavaş yavaş 'en kötü öncesi' dönemi masaya yatırmak zamanıdır şimdi. Para politikasıyla başlayayım.

    Krize karşı önlem alınmakta çok gecikilmesinin iki nedeni var. Birincisi, faiz ve kur hareketleri 2001 ya da 1994 krizindeki gibi delidolu olmadı. Bu olumluluk, ilginçtir bağrından büyük bir olumsuzluk çıkardı. "Bize bir şey olmaz" düşüncesinin arkasındaki temel faktör bu. Ama ikinci bir faktör daha rol oynadı eylemsizlikte.

    O da Merkez Bankası'nın küresel krizin yoğunlaştığı dönemlerde devreye vakit geçirmeden girerek piyasayı sakinleştirici uygulamalara yönelmesi oldu. Bankalar arasında panik hareketlerin ortaya çıkmaması için, Merkez Bankası hem lira hem de döviz cinsinden olası likidite sıkışıklıklarına izin vermeyeceğini açıkladı. 20 Kasım 2008'den başlayarak da faiz indirimine gitti.

    Otoritelerin basına yansıyan demeçlerinden yola çıkarak sanıyorum şu belirtilebilir: Hem alınan likidite önlemlerinin hem de bu faiz indirimlerinin, 2009'daki düşük büyüme hızı ihtimalini ortadan kaldıracağı düşünülüyordu. Büyüme hızımızın şimdi belirginleştiği ölçüde küçülmeyeceği düşünülebilirdi elbette, ama şu unsurlar daha önceden belliydi; bu köşede de yer aldı: 2008'deki o keskin belirsizlik ortamında, yurtdışından kullanabileceğimiz dış kaynak miktarı son derece azalacaktı, dış talepte düşme gerçekleşecekti, bankalarımız şirketlere ve hanehalkına kredi açmakta gönülsüz olacaklardı, ekonomiye duyulan güven de düşecekti. Bunların bir sonucu olarak özel kesim tüketim ve yatırım harcamaları da azalacaktı.

    Evet, bunların hangi şiddette gerçekleşeceğini o tarihte elbette kestiremiyorduk, ya da en azından ben kestiremiyordum, ama bu olumsuz unsurların zaman geçirmeden şu ya da bu biçimde devreye girecekleri de 2008'in ortalarına doğru belirginleşmişti. Hatta bu köşede, bu olumsuz koşullarda bankalarımızın hala açtıkları kredi miktarını nasıl artırabildiklerini sık sık sorguladığımı hatırlıyorum.

    Olaya böyle bakınca, neden para politikasının yapabileceği fazla bir şey olmadığı da ta o zamandan ortaya çıkıyordu. Likidite önlemleri gerekliydi; panik davranışlar başka türlü engellenemezdi. Ama bu önlemlerin bankaların reel sektöre kredi açmalarını sağlamaları beklenemezdi. Zira bankaların risk algılaması artıyordu, bunun ortadan kaldırılması bir yandan küresel krizin gelişimine, diğer yandan da tutarlı bir ekonomik önlem paketinin hızla devreye sokulmasına bağlıydı. Böyle bir ekonomik program da ortada yoktu.

    Öte yandan ihracatımızdaki azalmanın temel nedeni küresel gelir düzeyinin düşmesi ve dolayısıyla dış talebin çökmesiydi. Keza dış kredi kanalının kuruması da dış koşullardan kaynaklanıyordu. Bunlara karşı kısa dönemde para politikasının yapabileceği hiçbir şey yoktu. Oysa Merkez Bankası'nın faiz indirimlerinin büyüme hızımızı yükseltmek için çok gerekli olduğu ileri sürüldü. Gerçekleşen faiz indirimlerinin arkasında da temelde bu olgunun rol aldığı düşünüldü. Faiz indirimlerinde tartışılabilecek ayrıntılar bulunabilir elbette, ama öz değişmiyor: Bu faiz indirimlerinde bir yanlışlık yok.

    Ama soru şu: 2008 ortasında varili 140 dolara kadar çıkan ham petrol fiyatı birkaç ay sonra 45 dolara düşmeseydi, keza diğer enerji fiyatları da bu kadar düşmeseydi, faiz indirimleri bu kadar şiddetli olabilir miydi? Bu bizi, yükselen piyasa ekonomilerinin merkez bankalarının böyle kriz ortamlarında karşılaştıkları önemli bir açmaza getiriyor. O da gelecek yazıya kalsın.

    Bu yazı 22.06.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır