Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Çabuk unutuyoruz

    Fatih Özatay, Dr.09 Temmuz 2009 - Okunma Sayısı: 901

    Son açıklanan veriler, beklendiği gibi ikinci çeyrekte de işlerin yolunda gitmediğini ortaya koydu. Haziran ayında ihracat 2008'in haziran ayına kıyasla yüzde 32.8 oranında azaldı. Mayıs ayı sanayi üretimi ise bir yıl öncesinin aynı dönemine göre yüzde 17.4 oranında daha düşük bir düzeyde gerçekleşti.

    İkinci çeyrekte ilk çeyreğe kıyasla rakamlarda bir miktar iyileşme var; ama sonuçta çok yüksek düşüş oranlarından söz ediyoruz. Şaka değil bu; yüzde 17 ve 33! İlk çeyrekte dünyanın en hızlı küçülen ekonomilerinden biri olduk. Bu konuda basında çok sayıda karşılaştırmalı tablo da yayımlandı.

    Dünya ekonomileri küçülme liginde başa güreşmemizin nedenleri giderek daha fazla sorgulanmaya başlandı. Bu sorgulamanın çıkış noktası şu: Deniliyor ki "Bizim finansal sektörümüzde bir sorun yoktu. Zehirli mali varlık taşınmıyordu. Sermayeleri güçlüydü. Geri dönmeyen kredi oranları düşük düzeylerdeydi. Bu sağlamlığa karşın, finansal sektörleri yerle bir olan ülkelere kıyasla çok daha şiddetli küçüldük. Bu nasıl oluyor?"
    İlginç bir soru. Üzerinde düşünüp tartışmak gerekiyor.

    Bu tartışmaya yardımcı olması için bir hatırlatma yapmak istiyorum. Daha finansal kriz çıkmadan bazı iktisatçılar Türkiye'deki önemli bir kırılganlığa dikkat çekiyorlardı. Bu köşede de benzeri uyarıları defalarca okudunuz.

    Şu: Şirketler kesiminin önemli bir bilanço zafiyeti vardı. 2006'da iyice belirginleşmişti. Bu kesimin döviz cinsinden borçlarının toplamı döviz cinsinden alacaklarının toplamının oldukça üzerindeydi. Yaygın ifade biçimiyle, şirketler kesimi döviz cinsinden açık pozisyon taşıyordu.

    Bu olgu en az dört potansiyel tehlikeyi barındırıyordu. Hepsi de şirketler kesimine yönelik dış kaynak miktarının kesilmesi ile bağlantılıydı. Birincisi, böyle bir kesintinin, dış borcunu ödemekte zorlanacak şirketler kesiminin döviz talebini artırması beklenirdi. Bu, döviz kuruna yukarıya doğru baskı demekti. Baskının şiddeti, dış kaynak miktarındaki azalmanın boyutuna ve ne gibi bir zaman süresinde ortaya çıktığına bağlı olacaktı.

    İkincisi, dış borcunu ödemekte zorlanacak şirketlerin nakit akımlarındaki sarsıntıyı azaltmak için küçülmeyi tercih etmeleri beklenirdi. Üretimlerini düşürmeleri ve işçi çıkarmaları ihtimali vardı. Bu, aynı ortamda iç talepte gerçekleşecek bir azalmanın üretimi düşürücü etkisine ek olumsuz bir etkiydi.

    Üçüncüsü, bu sıkıntının, şirketlerin içeriye olan borçlarını ödeme kapasitelerini de
    etkileyeceği düşünülebilirdi. Bu durumda şirketlerin birbirlerine açtıkları ticari kredilerin ve bankaların şirketlere açtıkları ticari kredilerin kredi açanlar tarafından azaltılması beklenirdi. Zira bu tür şirketlere yönelik risk algılaması artacaktı. Öte yandan, küçülmek zorunda kalan şirketlerin içeriden kredi taleplerini de kısmaları gerekirdi. Kısacası bir kredi daralması oluşacaktı.

    Dördüncüsü, bankaların sağlamlığı dinamik bir kavramdı. Bu sağlamlığın sürdürülebilir
    olması için bankalarla yoğun iş münasebetinde olan şirketlerin sağlamlığı çok önemliydi.
    Dış kaynak sorunu eğer şirketler kesiminin bir kısmını olumsuz etkileyecekse, bankaların da bundan olumsuz yönde etkilenmeleri beklenirdi.

    Şüphesiz bu dört olasılık bir ölçüde birbirlerine de bağlıydı. Mesela kurda yukarıya doğru oluşabilecek baskı bu tür açık pozisyon taşıyan şirketlerin bilançolarını bozacak, onların işletme sermayesi ihtiyacını artıracaktı. Ama bu şirketlere yönelik risk algılamasının daha da artması,  krediye erişimlerinin daha da zorlanması demekti. Sonuçta da daha düşük üretim anlamına gelecekti. Küçülme hızımızın bunca yüksek olmasına bir de bu pencereden bakmakta yarar var. Sadece bankaların bilanço yapısının sağlamlığı değil önemli olan. Şirketlerin ki de bir o kadar önemli.

    Bu yazı 09.07.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır