Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Bunları hak ediyor muyuz?

    Fatih Özatay, Dr.19 Temmuz 2009 - Okunma Sayısı: 1007

    Öncelikle hepinizden özür dilemem gerekiyor. Kaç yazı yazdım hatırlamıyorum otomotiv sektörüne yönelik vergi indiriminin anlamsızlığı üzerine. Yerli üretime yaramayacağını, daha çok ithalatı artıracağını savundum. Yerli üretim bir miktar artsa da, bunun fiyat avantajından yararlanmak için öne alınan otomobil tüketimi nedeniyle ortaya çıkacağını, geçici olacağını ileri sürdüm. Bütçeden bu alanda fedakârlık yapmaktansa, yurtiçinde üretilecek malları satın alacak yoksul kesimlere, mesela işsizlere bütçeden kaynak aktarmanın daha doğru olacağını söyledim. Hem böylelikle sosyal adalet de gözetilmiş olacaktı.

    Meğerse hiç aklıma gelmeyen bir nedeni varmış vergi indirimlerinin. İster yurtiçinde ister yurtdışında üretilmiş olsun, önemli olan araba satışlarını geçici bir süre artırmakmış. Zira hemen arkasından benzin ve motorine zam yapılacak, böylece vergi indirimi nedeniyle sayısı artan otomobiller daha çok benzin ve motorin tüketeceklermiş. Sonucunda da bütçe gelirleri de birden artacakmış. Ne bileyim böyle ileri görüşlü bir plan olduğunu.

    Bakın şimdi, şöyle bir durum düşünün. Bütçe açığı rekor düzeyde. Üstelik kamunun borç stoku da göğe fırlamış. Uyguladığınız ekonomik programın sürdürülebilir olmadığı her yerde söyleniyor, yazılıyor, çiziliyor. Bu nedenle risk algılaması çok artmış; reel faizler almış başını uzaya doğru yönlenmiş. Bu, borcunuza ödemek zorunda olduğunuz faiz tutarını artırarak bütçenizi daha da bozuyor, sürdürülemezlik kaygıları ayyuka çıkıyor. Tam bir kısır sarmal. Bu koşullar altında yapabileceğiniz tek şey var: Bu algılamayı değiştirmek.

    "Herkes bundan sonra daha az risk olduğunu düşünecek" şeklinde bir emirle olmuyor ama bu değişim. Radikal bir şeyler yapmanız, "artık bunlar uslanıyor, bu sefer ciddiler" algılamasını yerleştirmeniz gerekiyor. Bunun yolu, risk algılamasının altında yatan temel nedeninin üzerine gitmekten geçiyor. Yani, durumun sürdürülebilir olduğuna ikna etmek için, bütçenizi zapt-ı rapt altına almanız gerekiyor. Sıkabildiğiniz kadar harcamaları sıkacaksınız, vergi gelirlerinizi en kısa yoldan artırmaya bakacaksınız.

    Bir yangın söndürme operasyonu gerekiyor açıkçası. İşte 2001 krizi sonrası durum böyleydi. Bir an önce bütçe disiplini sağlamak gerekiyordu. Bu nedenle, çeşitli ürünlere zam yapmak dahil bir dizi acil önlem alındı. Sonrasını biliyorsunuz: 2001 sonunda rekor düzeye çıkan bütçe açığı 2006'ya gelindiğinde neredeyse kapanmıştı. Kamu kesiminin borç problemi de büyük ölçüde ortadan kalkmıştı.

    Artık, bütçedeki iyileşmeyi kalıcı hale getirmek zamanı gelmişti. Yani, ileride daha büyük dert çıkaracak alanlarda reformlar yapılacaktı. Bütçe disiplini zamlar ya da vergi oranlardaki artışlarla değil, sürdürülebilir yapısal reformlarla sağlanacaktı. Bu nedenle mesela sosyal güvenlik reformuna girişildi.

    Reformlar tam yapılıyorken, başka öncelikler ağır bastı. Zaten kazanılacağı belli olan bir seçimi kazanmak için bu reformlar rafa kaldırıldı, yerlerine bütçeyi bozucu ama oy alma olasılığını artırıcı uygulamalar geldi. Böylelikle küresel krize bozulma yolunda hızla ilerleyen bir bütçeyle girdik. 'An'a dönelim. Giderek artan bütçe açığının iki nedeni var.
    Birincisi, duruma bağlı (konjonktürel); düşen milli gelir nedeniyle vergi gelirleri de düşüyor. Ama en az bunun kadar önemli bir ikinci neden var: Sağlık ve sosyal güvenlik sistemi kırmızı alarm veriyor.

    2001 krizinden bu yana geçen bunca yıldan ve çabadan sonra, dönüp dolaşıp aynı yere geldik:  Temel sorunların üzerine gitmeyip, yine yangın söndürme operasyonu yapıyoruz. Üstelik çok değil dört ay önce alınan vergi indirimi kararlarından sonra, tam tersi yönde kararlar alınıyor.

    Ekonomi politikasında böylesine bir zigzag o çok gereksinilen güveni sağlar mı? Sizce, oy verenler olarak bizleri sizin seçimi kazanmanız mı ilgilendiriyor yoksa refah düzeyimizin artması mı? Hak ediyor muyuz bütün bunları?

    Bu yazı 19.07.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır