Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Olmayınca kültürde, neylesin Mahmut!

    Fatih Özatay, Dr.23 Temmuz 2009 - Okunma Sayısı: 1070

    Önemli bir eksiğimiz var. Normal koşullar altında resesyonla nasıl mücadele edileceğini bilmiyoruz. Böyle bir kültürümüz yok. Şimdiye kadar yaşadığımız resesyonlar hep bozuk bir ekonomik yapı varken gerçekleşti. Resesyondan çıkmak için uygulamaya çalıştığımız ekonomi politikaları da, bu durumda, doğal olarak bu bozuk başlangıç koşullarına göre tasarlandı. Oysa 2008'in son çeyreğinde girdiğimiz küçülme döneminin önemli bir farkı var: Başlangıçtaki ekonomik koşullarımız 'vahim' değildi. Bu olumluluk ne yazık ki, talihsizliğimiz oldu; ne yapacağımızı bilemedik. Bilip de öneri üzerine öneri getirenlere de uzunca bir süre kulak tıkadık.

    Ekonomileri eğer üst üste en az iki çeyrek küçülürse Amerikalılar bunu resesyon dönemi olarak tanımlıyorlar. Makroiktisat kitaplarının bir bölümünde resesyonlara karşı önerilen, para ve maliye politikasının gevşetilmesidir: Yani, faizlerin ve vergi oranlarının düşürülmesi, kamu harcamalarının artırılması.

    Son 15 yılda Türkiye'de de böyle küçülme dönemleri yaşandı: 1994'ün ikinci çeyreğinden başlayıp 1995'in ilk çeyreğinde biten dönemde, 1998'in son çeyreği ve tüm 1999'da, 2001'in son üç çeyreğinde ve içinde bulunduğumuz dönemde. Sonuncusunu bir tarafa koyalım. Kitaplarda yazılanların aksine ilk üç resesyonda hemen bir istikrar programına sarılmışız. Vergileri artırmışız. Kamu harcamalarını kontrol etmeye çalışmışız. Para politikasını da sıkılaştırmışız. Neden?

    İster biz çıkarmış olalım, ister 1998-99'da olduğu gibi elkrizi olsun (burada 'el' olan Rusya; onların krizi bize de bulaşmıştı), bu dönemlerin hepsinde bizim ekonomimiz bozuk. Bütçe açığı önemli düzeyde, faizler ve enflasyon yüksek, bankacılık sektörü iyi durumda değil.
    Bu koşullar altında yine iktisat kitaplarından biliyoruz ki, uygulanacak ekonomi politikalarının mutlaka güveni sağlaması gerekir. Güven sağlanırsa çünkü, insanlar harcamaya başlarlar, yatırım ve tüketim artar, riskler azalacağı için faizler düşer. Bu arada dış kaynak akışı da başlar. Kısacası, o dönemlerde ekonomi politikasında gevşetme yerine sıkılaştırmaya gitmiş olmamızın nedeni 'başlangıç koşullarının' çok kötü olmasıydı.
    Dolayısıyla şöyle bir resesyonla mücadele kültürümüz var: "Aman abi, çok saçmaladık, sonucunda duvara tosladık. Durum vahim; bütçeyi sıkmaz, oraya buraya vergi salıp, kamunun ürettiği mallara zam yapmaz, harcamaları ne yapıp edip kısmaz, bankaları zapt-ı rapt altına almazsak yandık. Duvar üzerimize devrilecek, bir daha belimizi doğrultamayacağız. Dış kaynak da gelmiyor. Borçları nasıl ödeyeceğiz? Hemen IMF ile de anlaşalım; dış kaynak sorunu da böylece hallolur." Bu arada IMF ve Dünya Bankası gelir. Bu yangın söndürme operasyonunun yanı sıra, yangının bir daha çıkmaması için yapısal önlemler isterler falan. Dolayısıyla bu resesyonla mücadele programından çok bir istikrar ve yapısal reform programıdır. Kabaca yangın söndürme ve yangının çıkması olasılığını en aza indirme aşamalarından oluşur. Yan ürün olarak, güvenin sağlanacağı ve böylelikle ekonominin tekrar büyümeye başlayacağı düşünülür. Elbette bu programlar yarıda kalabilir, başarısız olabilir, ya da tersi. Konumuz açısından önemli olan bu değil.

    Şu: İçinde yaşadığımız derin küçülme dönemi, alışık olduğumuz resesyonlara benzemiyor. Bizim 'anormal' resesyon dönemlerimiz ile gelişmiş ülkelerin 'normal' resesyon dönemleri arasında bir yerde duruyor. Başlangıç koşullarımız çok daha iyi eski 'anormal' resesyonlarımıza göre. Ama 2007 ve 2008'de siyasi nedenlerle bütçemizi bozduk. Ek olarak geçmişten kalan bir miktar kırılganlığımız var hâlâ. Mesela en azından kredi notumuz düşük. Dolayısıyla, 'normal' bir resesyonun başlangıç koşullarına da sahip değiliz.

    Bu durumda, çözüm de arada bir yerdeydi. 2008'in ikinci yarısından beri bu köşede çok okudunuz: "Şimdi gevşet, yani iç talebi artırıcı önlemler al". Tıpkı 'normal' resesyonlarda olduğu gibi. "Orta dönemde sık. Yani 'şimdiki' gevşemeyi telafi edeceğini şimdiden açıkla. Bunu nasıl gerçekleştireceğini herkese anlat. Bu arada yapısal bozulma nedenleri varsa onları da ortadan kaldıracak programını şimdiden ortaya koy." Tıpkı 'anormal' resesyon dönemlerinde olduğu gibi.

    Ama gevşetmeye bir türlü gidilemedi. Gidilir gibi olunca da artık çok geçti. Üstelik hemen arkasından, tam tersi bir uygulamayla eski yangın söndürme operasyonu başlatıldı. Ve yine üstelik bu sefer operasyonun yapısal kısmı da yok. Durum budur..

    Bu yazı 23.07.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır