Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Yağmurlu günlere hazır olmamak

    Fatih Özatay, Dr.12 Ağustos 2009 - Okunma Sayısı: 953

    12 Eylül askeri darbesi üniversitelerde önemli tahribat yarattı. Bu tahribattan en çok 'nasibini' alanlar arasında Mülkiye de vardı. O dönemde Mülkiye'de hocam olan Yılmaz Akyüz, diğer çok sayıda kıymetli öğretim üyesi gibi, ne yazık ki en verimli çağında kendini üniversite dışında buldu. Belki kendisi için iyi oldu; gitti Cenevre'de UNCTAD'ın baş ekonomisti oldu. Ama Türkiye en iyi makro iktisatçılarından birini, kanımca da en iyisini kaybetti.

    İnsan kimi gazete köşelerinde yazılanları çizilenleri okuduktan, televizyon kanallarında çoğu yorumları dinledikten, doçentlik sınavlarında bazı adayların sergiledikleri performansların düzeyine şahit olduktan ve çoğu akademik makaledeki düzeye ibretle bakakaldıktan sonra, o dönemin Türkiye'nin ekonomi düşünce alanında yaptığı tahribatı çok daha iyi anlıyor. Bakın, Turkishtime dergisinin ağustos sayısında kendisiyle yapılan bir söyleşide ne diyor Yılmaz Akyüz:

    "Türkiye'ye hem iç hem de dış mali disiplin lazım. Bizim gibi ülkelerin egemenliklerini kısıtlayan şeyin başında dış borç ve süregelen ödemeler açığı geliyor. Ben maliye disiplinsizliğinden, kamu borçlarından pek hoşlanmam. Bu açıdan Keynesciyim. Keynesciliğin özü mali disiplindir. Mali disiplini olmayan ülke gerektiğinde maliye politikasını kullanamaz. Türkiye gibi... Altı, yedi yıl büyümüşsün. Bu sırada ciddi bir şekilde yapısal olarak bütçeyi değiştirmiş olman gerekiyor ki fazla yaratsın. Gelir vergisi almıyorsun, kurumlar vergisi komik bir düzeyde. Bindiriyorsun benzine, telefona, sigaraya içkiye. Bu çağdışı bir sistem. Burası vergi cenneti, vahşi batı gibi. İşleri bu hale getirdikten sonra fazla seçeneğin yok."

    Akyüz söyleşisinde başka konulara da değiniyor. Tüm görüşlerine elbette katılmak zorunda değilsiniz. Ama neo-liberal ekonomi politikalarını hep eleştiren bir ekonomistin yukarıdaki alıntıda söylediklerine dikkatinizi çekerim. Bu alıntıdaki Keynes ile ilgili kısmı çıkarın; bu sözleri bazı iktisatçıların önüne koysanız muhtemelen size neo-liberal damgasını vururlar.

    Türkiye'de doğru düzgün bir ekonomi politikasının bırakın uygulanmasında, daha tartışılmasında bile işte taşlar böyle yerli yerine oturmuyor. Hemen sizi kategorize ediyorlar. Halbuki makro iktisatta bazı doğrular var. Bunlar olmazsa olmazlar. Bütçe disiplini olmadan bir şey olmuyor mesela.

    Ama bu disiplinden kastedilen, körün değneğini bellediği gibi hep bütçeyi dengede tutmak, ya da bütçe fazlası vermek demek değil. İyi günlerde bir tarafa birkaç kuruş koyuyorsunuz, yani bütçe fazlası veriyorsunuz. Ama bu fazlayı 'Deli Dumrul' önlemleriyle değil, sürdürülebilir bir vergi ve harcama politikası ile yaratıyorsunuz. Mesela vergi cenneti oluşturmuyorsunuz. Kayıt dışına göz yummuyorsunuz.

    Kötü günlerde ise, o iyi günlerde biriktirdikleriniz harcıyorsunuz, yetmiyorsa daha da harcıyorsunuz. Bütçe açığı veriyorsunuz. İç talep yerlerde sürünüyorsa, iç talebin biraz olsun belini doğrultmaya çalışıyorsunuz.

    Biz bu ülkede daha bu genel doğrularda anlaşamıyoruz. Özellikle de iyi günlerde birtarafa birkaç kuruş koymak işimize gelmiyor. Bu birkaç kuruşu bize sağlayacak reformlara bir türlü girişemiyoruz. Girişmek bir tarafa, seçimler geldiğinde eski çarpık mali yapıyı bile koruyamıyor, onu daha da çarpıklaştırıyoruz.2006'nın ortalarından başlayarak 2008'in önemli bir kısmını kapsayacak şekilde uygulanan politikalara bir de bu gözle bakmakta yarar var.


    Bu denli büyük bir kriz karşısındaki edilgenliğimizin bir nedeni de burada gizli.

    Bu yazı 12.08.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır