Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Yükseköğretimde tek tip

    Fatih Özatay, Dr.20 Ağustos 2009 - Okunma Sayısı: 932

    eyrek de olsa gündem izin verdikçe yüksek öğretim hakkında bir şeyler yazmaya çalışıyorum. Geçenlerde yüksek öğretimimizi 'tek tip' olarak görme eğiliminin bir yansıması hakkında yazmıştım. Bu yazı üzerine Üstün Ergüder'den bir mektup aldım. Mektup eşliğinde bir de rapor geldi.

    Rapor dört akademisyen tarafından kaleme alınmış: Üstün Ergüder, Mehmet Şahin, Tosun Terzioğlu ve Öktem Vardar. Başlığı şöyle: 'Neden yeni bir yüksek öğretim vizyonu?' İstanbul Politikalar Merkezi tarafından yayınlanmış ve dört bölümden oluşuyor. İlk üç bölümde durum tespiti var. Son bölüm ise yüksek öğretimin yeniden yapılandırılmasında dikkate alınması gereken ana unsurları tartışmaya açıyor.

    Bu ilginç rapordan konu hakkındaki yazılarımda ara sıra alıntılar yapacağım. Bugünlük şu 'tek tip' sorununa dönmek istiyorum. Raporun 'Yeniden yapılandırmanın ana unsurları' bölümünde, işe anayasadaki ilgili maddelerin raporda yer alan düzenlemelere imkân verecek şekilde değiştirilmesi ile başlanması gerektiği belirtiliyor. İkinci adım olarak, tüm yüksek öğretimin olmazsa olmazlarını içerecek bir çerçeve yasa çıkarılması tavsiye ediliyor. Önerilen üçüncü adım ise 'tek tip' sorununa ilişkin.

    Şöyle deniliyor: "Anayasa ve çerçeve yasa her üniversiteye kendi özel mevzuatını yaratacak olanaklar tanımalıdır. Tüm üniversitelerin merkezi ve 'tek tip' bir düzenlemeyle yönetilmesi anlayışına son verilmeli, 'adem-i merkeziyetçi' bir uygulamaya geçilmelidir."

    TOBB-ETÜ bu sene ikinci mezunlarını verdi; çok yeni bir üniversite. Farklı bazı şeyler yapmak istiyor. Bunlardan bir tanesi de şu: Öğrencilerine oldukça iyi bir düzeyde İngilizce öğretmeyi hedefliyor. Ama bunu yaparken eğitim dilinin Türkçe olmasında ısrar ediyor. Biliyorsunuz, daha önce kabaca üç uygulama vardı: Türkçe eğitim, yabancı dilde eğitim, isteğe bağlı ya da zorunlu bir yabancı dil hazırlık ve Türkçe eğitim.

    TOBB-ETÜ'nün eğitime başladığı tarihten bu yana uyguladığı sistem yeni bir sistem. Zorunlu bir hazırlık sınıfı var. Birinci ve ikinci sınıflarda zorunlu İngilizce dersleri var. Bu derslerin en sonuncusundan geçer not almak için öğrencilerin uluslararası bir sınavdan (TOEFL sınavı) oldukça iddialı bir not almaları gerekiyor. Bu notun düzeyi, ABD'nin önde gelen üniversitelerinde doktora yapabilmek için gereken asgari İngilizce puanına eşit. Kısacası, çok iyi düzeyde İngilizce bilgisi isteniliyor öğrencilerden.

    Buna karşılık, üçüncü ve dördüncü sınıftaki ikişer bölüm dersi dışında kalan tüm dersler Türkçe yapılıyor. Ana ders kitapları ise İngilizce. Dolayısıyla, dile bir iletişim aracı olarak bakılıyor. Bu iletişimin en iyi şekilde ancak ana dilde yapılacağı düşüncesi var. Buna karşın, bilimin uluslararası dili olan İngilizcenin öğrencilere üst düzeyde öğretilmesi amaçlanıyor. Aynı zamanda öğrencilerin uluslararası yayınları izlemeleri sağlanıyor.

    Bu sistemi eleştirebilirsiniz. Bu konunun çok tartışmalı olduğu da açık. Deneyimim şu: Orta ve yüksek öğrenimimi İngilizce öğretim yapan okullarda tamamladım. İngilizce eğitim yapan üniversitelerde yarı zamanlı ders verdim. Ikına sıkına ders anlatımlarına çok şahit oldum. Tez jürilerinde bir avuç öğretim üyesi ile tezi savunan adayın bir başka dilde iletişim kurmak için nasıl ter döktüklerini çok gördüm.

    Tersini de yaşadım. Tam zamanlı öğretim üyesi olarak yedi yıl Türkçe eğitim yapan bir üniversitede çalıştım. İletişim sorunu yoktu. Ama başka büyük bir sorun vardı. Dünyanın önde gelen üniversitelerinde okutulan ders kitaplarından öğrenciler sorumlu tutulamıyordu, yani öğrenciler bu kaynaklardan yararlanamıyordu. Bu kitaplar yerine, iyi not tutan öğrencilerin ders notları kullanılıyordu. Bu notları pazarlayanlar türemişti.

    Bizim üniversitenin uyguladığı sistem bu iki sorunu çözmeyi amaçlıyor. Denemekte fayda yok mu sizce? Sizi bilmem ama anlaşılan YÖK için yok. YÖK'ün tek tip yaklaşımı bizim üniversitenin denemek istediği sistemi değiştirmeye çalışıyor. Derslerin en az yüzde 30'u İngilizce olacakmış. Neden 40 değil de 30 falan gibi soruları geçin. YÖK'ün bu kadar ayrıntıya girmesinin anlamı ne?

    Bu yazı 20.08.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır