Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Kısa vadede yapılabilecekler çok sınırlı

    Fatih Özatay, Dr.06 Eylül 2009 - Okunma Sayısı: 953

    Ekonomik daralma döneminden çıkışın başlangıç zamanı ve hızı artık kısmen de olsa bizim kontrolümüzde değil. Krizin iyice şiddetlendiği ve olası etkilerinin giderek belirginleşmeye başladığı 2008 sonuna doğru, dümene geçip bazı kararları alabilseydik, kontrol kısmen bizde olacaktı. Ama artık bu olanak kalmadı.
    Bunun temel nedeni, bütçe açığımızın geldiği düzey ve önlem alınmazsa ileride bu açığın daha da artması olasılığı. Bunun en somut kanıtı elektriğe yapılan son zam ve sağlık harcamaları üzerinde yoğunlaşan tartışma. Anlaşılan elektrik piyasasında faaliyet gösteren KİT'lerin mali yapıları çok bozulmuş ki, elektriğe bu kadar yüklü bir zam yapıldı.
    Sosyal güvenlik sistemine yönelik onca reforma karşın, bütçeden sisteme aktarılan kaynak giderek artıyor. Özellikle sağlık sisteminin gözden geçirilmesi gerektiği söyleniyor. Sağlık hizmetlerinden yararlanmanın kalitesi son yıllarda oldukça arttı. Hizmetteki bu iyileşmeyi tersine çevirmeden bu sektörün kamu bütçesine getirdiği yükün nasıl azaltılacağı oldukça çetrefilli bir konu.
    Bu bozukluklara bir de bazı belediyelerin hiç bütçe kısıtları yokmuş gibi yaptıkları harcamaları ekleyin. Sonuçta bütçe açığı giderek artıyor. Bu açık ekonominin rekor düzeyde küçüldüğü böylesine bir kriz döneminde, en doğal ekonomi politikası tepkisinin verilmesini engelliyor: İç tüketimi ve yatırımı artıracak kararlar alınamıyor, ya da bu yönde alınan kararlar yetersiz kalıyorlar.
    İç talebi uyarıcı önlemler alınmasına bütçe olanak vermeyince iş para politikasına kalıyor. Ama bu tür kriz ortamlarında faiz indirmek ya da bankalara likidite desteği sağlamak, kredi piyasasına işlerlik kazandırmak için gerekli olmakla birlikte hiçbir şekilde yeterli olmuyorlar. Bu önlemlerin reel sektör açısından bir şey ifade edebilmesi için, tüketicilerin ve şirketlerin 'yarından' korkmadan kredi talep eder duruma gelmeleri gerekiyor. İkinci olarak da onların bu taleplerine yanıt almaları gerekiyor. Diğer bir ifadeyle bankaların da kredi musluklarını sonuna kadar kapatmamalarına ihtiyaç var. Oysa kriz ortamının yarattığı belirsizlik ve riskler, bankaların ihtiyatlı davranmalarına yol açıyor. Dümende birisi olmayınca da bu belirsizlik azalmıyor; kredi musluklarını kısma davranışı hakim oluyor.
    İşte bu koşullar altında büyüme hızımızın alacağı biçim dış dünyadaki gelişmelere bağlı kalıyor. Gelişmiş ülkeler, özellikle de ihracatımızın yarısını yaptığımız AB ülkeleri toparlanıp, vatandaşları harcamaya başlarlarsa biz de onlara mal satacağız. İkinci olarak da, dış kredi musluklarının açıldığı ölçüde dış kaynak sorunumuz hafifleyecek, şirketlerimiz ve bankalarımız daha rahat kaynak bulacaklar.
    Eylül ayından ileriye doğru bakınca yakın gelecek için görünen tablo bu. Evet, son zamanlarda kredi faizleri düşüyor ve özellikle tüketici kredi piyasasında bir hareketlenme olduğuna dair haberler çıkıyor; ama... Bu 'ama' önemli bir 'ama'. Şu: Bozulan bütçe dengesi Hazine'nin vadesi dolup da ödediği borcundan daha fazla borçlanmasına yol açıyor. Oysa kamunun borç stoku, 2008 öncesinde, bunun tam tersinin gerçekleştirilebilmesiyle önemli ölçüde azalmıştı. Şimdi, borç stoku yeniden artacak.
    Bunun reel sektör açısından önemi sanıyorum açık: Bankalar topladıkları kaynaklar ile daha çok miktarda devlet tahvili alacaklar. Çünkü Hazine daha fazla borçlanmak ve daha fazla tahvil ihraç etmek zorunda. Hâlâ krizden çıkışın tüm dünya için hangi hızla gerçekleşeceğinin bilinmediği bir ortamda böyle davranmak daha az riskli bankalar için. Bu, reel sektöre açılabilecek kredi miktarının sınırlanması demek. Geçen ay içindeki yazılarımdan birinde bu olgunun görülmeye başlandığını kanıtlayan bir grafik vermiştim.
    Kısacası, önümüzdeki birkaç yıl, reel sektör için oldukça sorunlu geçmeye aday. Peki, gerçekten de gerçekleşmeler burada yazılanlar gibi olacaksa, bu olumsuzluğu azaltmak için neler yapılabilir? Yarın bu sorunun yanıtlarını arayacağım.

    Bu yazı 06.09.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır