Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Orta vadeli programın üç hassas noktası var

    Fatih Özatay, Dr.17 Eylül 2009 - Okunma Sayısı: 1029

    Dün bir basın toplantısıyla Başbakan Yardımcısı Ali Babacan 2010-2012 dönemini kapsayan orta vadeli programı açıkladı. Programla birlikte 2009 yılına ilişkin güncellenmiş tahminler de kamuoyuna duyuruldu. Öncelikle şunu belirteyim: Açıklanan makroekonomik hedefler ve tahminler iki koşulla ulaşılabilir görünüyor: Yeni bir küresel şok gelmezse ve açıklamada peşi sıra sayılan önlem ve reformları hayata geçirebilirsek.
    Dış dünyaya ilişkin varsayımlar doğal olarak uluslararası kurumların tahminlerine dayanıyor. Şöyle: Küresel büyümenin 2009'un son çeyreğinden itibaren ılımlı bir şekilde artacağı varsayımı var. Buna paralel olarak emtia fiyatlarında 2010'da önemli bir artış öngörülüyor. Ayrıca gelişmiş çoğu ülkenin, ekonomik toparlanmalarının belli bir aşamasında faiz ve vergi oranlarında artışlara gideceği düşünülüyor.
    2009 küçülme oranı tahmini yüzde 6 olarak değiştirildi. 2010'da yüzde 3.5, sonraki iki yıl ise yüzde 4 ve yüzde 5 düzeyinde büyüme öngörüsü var. Kısacası, potansiyel büyüme hızımıza ılımlı bir şekilde yükseleceğimiz düşünülüyor. 2009 ve 2010 rakamları çok gerçekçi. 2011 için şüphelerim var.
    Başbakan Yardımcısı Babacan, 2010 büyümesinin ana itici gücünün bankacılık sektörümüzün sağlam yapısının olacağını belirtti bir soru üzerine. Bütçe açığındaki toparlanmayla birlikte, bankaların daha rahat kredi açabilecekleri düşünülüyor. Zaten programın temel hedefleri sayılırken, ilk belirtilen hedef bu. Buna nasıl ulaşılacak? Programa göre 2009 yılında GSYH'nin yüzde 6.6'sı düzeyinde gerçekleşmesi beklenen bütçe açığı, sürekli azalarak 2012'de GSYH'nin yüzde 3.2'si düzeyine inecek. 2011'den itibaren tekrar faiz dışı fazla verilecek. Böylelikle, 2009'da bir yıl öncesine kıyasla 8 puan yükselerek yüzde 47.3'e yükselecek olan kamu borcu milli gelir oranı, program döneminde önce çok az artacak, son yıl ise tekrar 2009 düzeyine inecek.
    Kanımca 2010'da bu oranda büyümemizi sağlayacak ana unsur daha önce bu sütunlarda tartıştığım 'baz etkisi' olacak: İlk yıl (2008) 100 birim üretiminiz olsun. İkinci yıl, yüzde 20 gibi yüksek bir oran üretim azalması yaşıyorsunuz ve 80 birime düşüyorsunuz. Üçüncü yıl (2010) 83 birim üretirseniz, büyüme hızınız yüzde 3.8 oluyor! Oysa ilk yıla göre hala yüzde 17 oranında daha az üretiyorsunuz. Bizim 2010 büyüme hızımız da biraz böyle olacak. Dış dünya hafifçe toparlanacak. Dış kredi musluklarından az biraz su akacak.
    Ama 2011'de ne olacak? İşte, burada uygulayacağımız politikaların önemi devreye giriyor. Sanıyorum orta vadeli programın bu çerçevede iki ana varsayımı var. Birincisi, 2011'de dış dünya daha da toparlanacak. İkincisi, bizim özellikle maliye politikasında yapacağımız sıkılaştırma ekonomimize duyulan güveni artıracak ve reel faizleri düşürecek. Bir yandan kuvvetli bankacılık sektörümüz sayesinde, diğer yandan da artan güven ortamı sayesinde daha rahat dış kaynak bulacağız. Zaten cari işlemler açığı tahminlerinde dış kaynak temininde belli bir rahatlama olacağı öngörüsü var. Cari işlemler açığının GSYH'ye oranı 2009'a göre giderek artıyor ve 2011'de yüzde 3.3 oluyor.
    Programın ilk hassas noktası da burada. Küresel finansal sistem 2010'da kendisini toparlayamayacağına göre ve gelişmiş ülkelerde muhtemelen 2010'un ikinci yarısına kalmadan faiz artışları başlayacaksa bu cari açığı finanse edebilecek miyiz? Edebilmemiz için, açıklanan programla söz verilen mali disiplini sağlamamız gerekiyor öncelikle. Yetmez; sıralanan yapısal reformlardan bir kısmını da gerçekleştirmemiz lazım. Öncelik, kayıt dışı ekonomi ile mücadele ve işgücünün niteliğinin artırılması olmalı. Ne ölçüde yapabileceğiz? Ayrıntı gerek.
    İkinci hassa nokta ise program dönemi içinde genel seçim olması. İşsizlik öngörülerine dikkatinizi çekerim. 2009'da ortalamada yüzde 14.8 düzeyine çıkacağı tahmin edilen işsizlik oranının 2011'de sadece 0.6 puan azalacağı tahmini var. Küresel deneyimden biliyoruz ki finansal krizlerde işsizlik oranları büyük miktarda sıçrıyor, üretim eski düzeyine daha çabuk dönüyor ama işsizliğin eski düzeyine gelmesi çok daha uzun sürüyor. Açıklanan tahmin bu deneyimle uyumlu. Uyumlu da genel seçim yılında bu kadar yüksek bir işsizlik oranını ne ölçüde kaldırabilir siyaset? Unutmayalım 2007'de ortalama işsizlik düzeyimiz yüzde 10.3'tü. Yaklaşık dört puanlık bir artıştan söz ediyoruz.
    Bu tür kaygıları azaltmak mümkün: Orta vadeli mali kural uygulamasıyla. Basın toplantısında düşünülen uygulamaya özel bir yer ayrıldı. Hatta, Almanya'nın yenilerde anayasal bir değişiklik yaparak bu uygulamanın yasal altyapısını güçlendirdiği
    vurgulandı. Bu alanda samimi bir çalışma olduğunu biliyorum. Ancak, uygulama yılı olarak 2011 gösterildi; geç. Bu da açıklanan programın üçüncü hassas noktasını teşkil ediyor.

    Bu yazı 17.09.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır