Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Programın başarı koşulları

    Fatih Özatay, Dr.24 Eylül 2009 - Okunma Sayısı: 933

    Orta Vadeli Program'ın (OVP) 2010-2012 dönemi için büyüme öngörüleri şöyle: 2010: Yüzde 3.5, 2011: Yüzde 4, 2012: Yüzde 5. Bu öngörüler gerçekleşirse büyüme hızımız program döneminin ilk iki yılında potansiyelinin altında kalacak, son yılında ise potansiyeline yaklaşacak.
    Küresel deneyimden biliyoruz ki işsizliğin kriz öncesindeki düşük düzeyine gelmesi, milli gelirin kriz öncesindeki yüksek düzeyine geri dönmesine kıyasla çok daha uzun sürüyor. OVP'nin bu deneyime uygun olan işsizlik öngörüleri ise şöyle: 2010'da yüzde 14.6, 2011'de yüzde 14.2 ve 2012'de yüzde 13.3. Kriz öncesinde, 2007'de bu oran yüzde 10.3 düzeyindeydi.
    Özet olarak, potansiyel büyüme hızımıza üç yıl sonra ulaşacağımız ve işsizlik oranının bu sürede kriz öncesi düzeyine dönmek bir tarafa, onun 3 puan üzerinde kalacağı öngörülerinin yapıldığı bir program var karşımızda. Bu öngörüler şüphesiz programda belirtilen maliye ve para politikası uygulamaları altında geçerli.  Maliye ve para politikası başlığı altında düşünülebilecek değişkenler (bütçe harcamaları, vergi oranları, faizler) ekonomi yönetiminin 'kontrol' değişkenlerini oluşturuyor. Ek olarak yapısal reformlar da bu öngörülerin gerçekleşmesinde etkili olabilecekler.
    Bir de dış koşullara ilişkin temel varsayımlar var. Bunların bir kısmı, bizim maliye ve para politikamızla etkileyemeyeceğimiz değişkenler. Mesela enerji fiyatları, gelişmiş ülke faizleri ve gelişmiş ülkelerin krizden çıkarak hangi hızda toparlanacakları. Etkileyebileceğimiz değişkenlerin başında ise ekonomik birimlerin ileriye yönelik bekleyişleri geliyor. Dolayısıyla, ekonomiye duyulacak güven ve risk primi, Türkiye'nin uygulayacağı ekonomi politikalarına bağlı olarak şu, ya da bu yönde oluşabilirler.
    Her ekonomi programı gibi bu program da inandırıcı olabilirse, bu ikinci tür dış koşulları kendi lehine çevirebilecek. Mesela risk primini düşürebilecek ve dolayısıyla da reel faizlerin düzeyini. Keza, inandırıcılık beraberinde işadamlarının ileriye daha güvenli bakmalarını getirecek, yatırımlar yavaş yavaş açılacak. Bankalar kredi politikalarını gözden geçirecekler; algıladıkları risk düzeyinin azalmasıyla daha rahat kredi açar hale gelecekler. Kriz nedeniyle işini kaybetmemiş tüketiciler, işsiz kalma olasılıkları azaldığı için harcamalarını artırmayı göze alabilecekler.
    Bunların gerçekleşmesinin temel önkoşullarından biri şu dolayısıyla: Kontrol edebileceğimiz değişkenler için 2010-2012 dönemi için söz verdiğimiz düzeylerin (faiz dışı bütçe dengesi, bazı yapısal reformlar gibi) 'yapılabilir' ya da 'ulaşılabilir' olması gerekiyor. Hem perşembe hem de pazartesi yazılarımda değindim; bu açıdan bir sorun yok. İkinci temel önkoşul şu: OVP'de sayılan büyüme ve işsizlik öngörüleri ile kontrol değişkenleri için söz verilen düzeylerin uyumlu olması gerekiyor. Kontrol edemediğimiz dış koşullar bir tarafa, bu açıdan da bir sorun yok gibi görünüyor.
    Üçüncü temel ön koşul ise, kontrol değişkenlerimiz olan para ve maliye politikasına ilişkin değişkenleri, bugünden söz verdiğimiz düzeylerde, 2010-2012 döneminde gerçekten tutup tutmayacağımız. İşte bunun garantisi yok. Orta vadeli mali kural uygulamasına sağlam bir yasal altyapı ile geçilmiş olsaydı bu açıdan içimiz rahat olacaktı. Ayrıca, en yetkili ağızdan birkaç gün önce Merkez Bankası'nın bağımsızlığının tartışma konusu yapılması, genel seçimler yaklaşıyorken kontrol değişkenlerinin ileride alacakları değerler hakkında bizlerde ister istemez soru işaretleri doğuruyor.
    Bu koşullar altında her ekonomi programının gereksindiği inandırıcılık şimdiden OVP'de yara almış oluyor. Bir çeşit 'kendi bacağına kurşun sıkma' durumu. Oysa bu tür kafa karıştırıcı açıklamalar yapmayıp kendi bacağımıza kurşun sıkmasak, ek olarak mali kuralın yasal alt yapısı için de mesafe alsak, hedeflerimize ve öngörülerimize ulaşmak açısından en önemli risk unsuru olarak etkileyemeyeceğimiz dış unsurlar kalacak. Üstelik bu dış unsurlardan ileride gelebilecek olumsuz etkileri azaltmanın yolları da var. Gelecek yazımda sürdüreceğim.

    Bu yazı 24.09.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır