Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Programın başarı koşulları ve IMF

    Fatih Özatay, Dr.27 Eylül 2009 - Okunma Sayısı: 1178

    Bu ayın ortasında açıklanan Orta Vadeli Program'ın başarı koşullarını tartışmaya başlamıştım. Son yazımda değindiğim koşullar şunlardı: Maliye ve para politikası değişkenlerine ilişkin 2010-2012 için verilen sözlerin 'yapılabilir' olması gerekiyor. İkincisi, bu değişkenlerle büyüme ve işsizlik oranları gibi herkesi ilgilendiren değişkenler arasında bir ilişki olmalı ki, 'yapılabilirlik' bir işe yarasın. Bu iki koşulun yerine gelmesi açısından bir sorun yok gibi görünüyor.
    Üçüncü ve yerine getirilmesi asıl zorlu olan koşul, para ve maliye politikasına ilişkin değişkenleri söz verdiğimiz düzeylerde tutacağımıza dair güven sağlamak. Orta vadeli mali kural uygulamasına sağlam bir yasal altyapı ile geçilmiş olsaydı bu açıdan içimiz rahat olacaktı. Burada bir risk var; ama gerekli yasal düzenlemeleri hayata geçirerek bu riski azaltmak elimizde.
    Başka yapabileceklerimiz de var. Bugün bunları tartışmak istiyorum. Öncelikle iki hatırlatma yapmam gerekiyor. İlki şu: Türkiye'nin tasarruf oranı oldukça düşük bir düzeyde. Hızlı büyümek için yabancıların tasarruflarına ihtiyacımız var. Yani, dışarıdan uygun miktarda ve uygun koşullarda borç buldukça daha hızlı büyüyoruz. Farklı biçimde ifade edersek; hızlı büyüdüğümüz dönemlerde hep cari işlemler açığımız yüksek düzeyde oluyor.
    Ama gelişmiş ülkelerin finansal sistemlerinde sorun çıktığında hızlı büyümemiz için gereken dış kaynağı bulamıyoruz. Dolayısıyla, tasarruf oranımızı artırmamız gerekiyor. Bu bugünden yarına yapılabilecek bir şey değil. Süre gerektiriyor. Üstelik özel kesimin tasarruflarını artırıcı bir politikanın tasarlanması da
    öyle kolay değil. Buna karşın, kamu kesiminin tasarruflarını artırmak mümkün.
    İkinci hatırlamamız gereken nokta ise şu: 'Normal' ekonomilerde üretim belirgin biçimde azalıyor ve işsizlik artıyorken, iç talebi artırıcı politikalar devreye girer. Maliye politikaları gevşetilerek kamu harcamaları artırılır, vergi oranları düşürülür ve merkez bankaları faizleri indirir. Bu krizde, Türkiye, işsizlik artışının ve üretim azalışının en şiddetli biçimde yaşandığı ülkeler arasına girdi. Bütçe olanaklarımız yeteri kadar olmadığından, 'normal' ekonomilere sahip ülkelerin bu durumda verecekleri tepkileri veremedik. İç talebi artırıcı fazla bir şey yapamadık. Yaptıklarımız yetersizdi, gecikerek devreye girdiler ve kısmen yanlış hedeflere yöneldiler. Gecikme ve yanlış hedef kısmını bir tarafa bırakalım. İç talebi artırıcı önlemlerin 'yetersiz' düzeyde kalmasının temel nedeni, vergi gelirlerimizin yetersiz olması. Vergi vermeyen geniş bir kesim var. Onlardan makul düzeyde vergi alabilsek, Türkiye'nin 'çağ atlaması' için gerekli koşulların en önemlilerinden biri sağlanmış olacak.
    Bu iki önemli olgu, dikkat ederseniz kesişiyorlar. Kamu kesiminin tasarruflarını artırmanın bir yolu harcamalarını kısmadan gelirlerini artırmak. Türkiye'nin bir vergi reformuna ihtiyacı var. Bu kriz ortamında böyle bir reformun hemen devreye girmesi gerekmiyor. Ama bu reformun hazırlıkları şimdiden yapılır, makul bir süre sonra da devreye girer. Bu tür inandırıcı bir yapısal reform Türkiye'ye ilişkin risk algılamasını son derece azaltır, yatırım yapmak hevesini artırır.
    Bu çok önemli yapısal reformun yanı sıra bunun kadar önemli olan bir reformu daha inandırıcı biçimde devreye aldığımızı hayal edin: Eğitim reformu. Sadece orta ve yüksek eğitim değil, hem işbaşında eğitim, hem de işsizlerin eğitimi. Buna ciddi kaynak ayırdığımızı düşünün. İyi tasarlanmış böyle dev bir adımın atılması, ileride Türkiye'nin potansiyel büyüme hızının sıçrayacağı anlamına gelir. Bugünden yatırım hevesini artırır.
    Hayal bu ya; devam edeyim: Zaten ulaşılabilir hedeflere sahip bir orta vadeli program açıklamışsınız. Ulaşılabilirliğini garanti altına alan bir mali kural uygulamasına, bu kurala uyulacağına herkesi inandıran bir yasal altyapı ile başlamışsınız. Programdaki bütçe hedeflerine, 2005'te gerçekleştirdiğiniz sağlık reformu ile ulaştığınız sağlık hizmetinin kalite düzeyinden ödün vermeden ulaşmayı amaçlıyorsunuz. Vergi sistemi ve eğitim alanlarında iki dev reforma girişiyorsunuz. Böyle bir Türkiye, o çok gereksindiği ve herkese övünerek anlatacağı bir 'hikâye'ye sahip bir Türkiye olmayacak mıdır?
    Peki, IMF burada nereye oturuyor? Şuraya: Birkaç yıl bizim gibi ülkelerin bulabilecekleri dış kredi kaynakları sınırlı olacak. Böyle bir programın ilk bir kaç yılında yeterli dış kaynak bulabilirseniz, programı çok daha rahat hayata geçirebilirsiniz. Esneme yönünde değiştiğini 'iddia' eden IMF ile oturur pazarlık yaparsınız. Bu programınıza yeşil ışık yakıyorsa, o kaynağı almak için anlaşma imzalarsınız. Yok, Türkiye açısından çok önemli olan böyle bir programa 'hayır' derse de anlaşmazsınız. Bu kadar basit aslında.

    Bu yazı 27.09.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır