Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Pasif kalanın ilerideki sorunu ne olacak?

    Fatih Özatay, Dr.01 Ekim 2009 - Okunma Sayısı: 917

     

    Şöyle internette dolaşıp, "yükselen ekonomiler sınıfına girdiği söylenen ülkeler krizde ne yapmışlar" diye bakınca insan üzülüyor. "Krize tepki vermek açısından neden bu kadar pasif kaldık?" sorusu hemen akla geliyor.
    Küresel kriz nedeniyle çoğu ülke küçüldü. Bazıları küçülmese de, potansiyellerinin oldukça altında büyüdü. Bu durum bir ölçüde 2010'da da devam edecek. Bu sevimsiz gidişata karşı yapılabilecek iki şey var. Pasif yaklaşım: "Ne yapalım başımıza gelen dışarıdan geldi; dışarısı toparlanınca biz de toparlanırız." demek. Aktif yaklaşım: "Elâlem toparlanana dursun, ben kendi işime bakayım; bana yönelik risk algılamasını yükseltmeden olanaklarımı sonuna kadar zorlayarak iç talebi artırıcı önlemler alayım." şeklinde düşünmek.
    Eğer ikinci yolu seçiyorsanız, elbette asıl işiniz bu seçimden sonra başlıyor. "Olanaklarınızı sonuna kadar kullanmak" nasıl oluyor ona bakacaksınız. Aldığınız önlemlerin "risk algılamasını yükselterek" iç talebi artırmak yerine azaltmasını önleyecek şekilde tasarlayacaksınız ekonomi politikanızı. Yapılmayacak işler değil bunlar; ayrıca sihirli bir formül de gerekmiyor, bazı ilkelere dikkat edilecek. Bunları çok tartıştım; geçiyorum.
    Biz böyle yapmadık ve pasif yolu seçtik. Kaderimizi dışarının toparlanmasına bıraktık uzun süre. Pasiflikten biraz sıyrılmaya kalktığımızda ise genellikle yanlış yollara saptık, doğru olan adımlar attığımızda ise bu adımlar güçsüz kaldılar, zaten de çok geçtiler.
    İç talebi artırmak üzere ülkelerin ne kadar para harcadıklarını saptamak çok kolay değil. Farklı kaynaklarda farklı rakamlar var. IMF'nin yenilerde yayınladığı bir rapordan yararlanayım (IMF Staff Position Note, SPN/09/21, 30 Temmuz 2009). Bu raporda G-20 ülkeleri için haziran ayına kadar açıklanan mali uyarıcıların toplam değerlerinin ülkelerin milli gelirlerine oranları var. Türkiye için mart ayı sonuna kadar alınan önlemler dikkate alınmış.
    Açıklanan önlemlerin 2009 ve 2010 yıllarında maliye politikalarını gevşetici etkilerinin milli gelire oranları tabloda yer alıyor. Tabloda bir de bu ülkelerin 2009 için öngörülen büyüme hızları var. Bunlar nisan ayında yapılan öngörüler. Yeni 2009 öngörüleri biraz daha farklı. Ama iç talebi artırıcı maliye politikası önlemleri alınırken yeni büyüme rakamları yoktu; onun için bu rakamları veriyorum.
    Türkiye, en fazla küçülen ekonomilerden olup, ekonomik küçülmeye karşı en az tepki veren ülkeler arasında. Resmi raporlarımız bu tepkinin tabloda gösterilenden farklı olduğunu söylüyor. Ama o raporlarda sıralanan önlemlerin bir kısmı kriz olmasa da zaten yapılacak olan yatırımları gösteriyor. Mesela GAP ile ilgili olan yatırımlar. IMF raporunda dikkate alınanlar doğrudan kriz nedeniyle alınan harcama artırıcı ve vergi gelirlerini azaltıcı önlemler. Öte yandan Türkiye mart ayından sonra da önlemler açıkladı; bunlar yok karşılaştırmada dolayısıyla. Ama işin özü değişmiyor.
    Pasif kalmamızın çeşitli nedenleri var elbette. Bunları yeri geldikçe tartıştım, bu yazıda tekrar değinmeyeceğim. Ama bir tanesi ilerisi açısından önemli. Şu: Ezberimizden farklı bir durum ortaya çıktığında algılama sorunumuz oluyor ve dolayısıyla ne yapacağımızı kestiremiyoruz. Ezberden kasıt, eskilerde çok bozuk bir maliye ve para politikasına sahipken ortaya çıkan krizlerde kaçınılmaz olarak maliye ve para politikasını hemen sıkılaştırmaya gitmekten başka bir seçenek kalmaması bize.
    Oysa önümüzdeki dönem başka açılardan da ezberimizden farklı olacak. Küresel ekonomik dengesizliklerin nasıl giderileceği tartışılıyor. Başta gelen büyük dengesizlik ise cari işlemler açıkları. Ülkelerin başkalarının tasarruflarına var güçleriyle 'abanmaları' eskisi kadar kolay olmayabilecek. Bu durumda, "Abi, Merkez Bankası doları 2 lira yapsın, faizi de indirsin!" politika önermesinden başka bir politika geliştirmezsek vay halimize!

    Bu yazı 01.10.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır