Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    'Bizlerin' mahcup tepkisi: Neden?

    Fatih Özatay, Dr.08 Ekim 2009 - Okunma Sayısı: 851

    Bizler ve onlar' dizisine devam ediyorum. Dizinin temel konusu ekonomik daralmaya ve sıçrayan işsizliğe karşı farklı ülke gruplarının uyguladıkları politikaların farklılığıydı. İki temel olgu dikkat çekiyordu. Birincisi, gelişmiş ülkeler dışında olup, küresel krizden derinden etkilenen ülkelerin verdikleri tepkiler arasında önemli farklılıklar vardı. İkincisi, gelişmiş ülkelerin krize verdikleri tepki ile diğerlerinin verdikleri tepki karşılaştırıldığında da önemli bir farklılık saptanıyordu. Oysa mali göstergeler G20'nin gelişmişleri aleyhineydi.
    Farklılıklara ilişkin ilk akla gelen nedenler şunlar oluyor. Birinci olguya ilişkin: 'Bizlerin' arasında ekonomik temeller açısından farklılıklar var. Dolayısıyla, 'bizler' arasında politika tepkisi verilmesi açısından da farklılıkların ortaya çıkması doğal. Gerçekten, 2007 sonu dikkate alındığında, kamu borcunun, bütçe açıklarının ve cari işlemler açıklarının milli gelire oranları ne kadar küçükse, 'bizler' grubundaki ülkelerin krize karşı iç talebi
    artırıcı tepkileri de o kadar güçlü oldu. İkinci olguya ilişkin: Mali göstergeler gelişmişlerin aleyhine de olsa, bu çok da sorun olmayabilir. Mesela aynı düzeydeki bir kamu borcu, bizlerde onlara kıyasla daha fazla risk anlamına gelebilir. Üstelik gelişmişlerin hepsini aynı kefeye koymak mümkün değil. Bazılarının temel göstergeleri o kadar da bozuk değil.
    Bunlarda doğruluk payı oldukça yüksek. Yine de 'bizler' grubundaki çoğu ülkenin krize karşı verebilecekleri ekonomik tepkiyi vermediklerini düşünüyorum. Farklı bir ifadeyle, oldukça 'mahcup' oldu bizlerden çoğu ülkenin tepkisi. Öncelikle şu saptamayı yapmak gerekiyor. Yükselen piyasa ekonomilerinin iktisadi temellerinde son yıllarda önemli düzelmeler gerçekleşti. Evet, yukarıda belirtildiği gibi ekonomik temelleri daha sağlam olanların krize verdikleri tepki daha kuvvetli oldu.
    Ama ekonomik temelleri 'daha az sağlam' olanların da ekonomik temelleri daha az sağlam değildi.
    Şu: Kamu borcunun milli gelire oranının yüzde 50 olmasıyla yüzde 75 olması arasında önemli bir fark vardır risk açısından. Ama aynı risk farkı yüzde 10 ile yüzde 35 oranları için geçerli olmayacaktır. Mesela Latin Amerika'nın büyük ekonomilerinin ve Türkiye'nin mali göstergeleri önemli ölçüde düzeldi 2000'lerde. Döviz rezervleri de yukarıya doğru bir eğilim izledi. Elbette Çin ile ya da Kore ile karşılaştırıldığında bu göstergeler o kadar iyi değildi, ama risklilik açısından bakıldığında da tehlike sınırında hiç değillerdi.
    Risklilik açısından daha az tehlikeli sularda seyretmemize karşın bizlerin yetersiz tepkisinde başka hangi unsurlar rol oynamış olabilir? Akla gelebilecek ilk faktörlerden birisi bu ülkelerin vatandaşlarının hafızalarının 'kuvvetli' olması olabilir. "Yine popülizm mi? Gevşetiyorlar mı?" sorularının sorulmasından korkulmuş olunabilir bu ülkelerde. Bu soruların giderek artan sıklıkla sorulması, bu ülkelere karşı olan risk algılamasının artması anlamına gelecek çünkü.
    İkinci faktör, ilkiyle ilişkili olarak kredi derecelendirme kuruluşlarından gelecek bir not indiriminden çekinilmesi olabilir. Üçüncüsü, özellikle küresel krizin ilk safhasında yaşanan yoğun belirsizlik 'bekle gör' politikasını dayatmıştır.
    Mesela döviz rezervlerini o belirsizlik ortamında kullanmak yerine, daha rahat plan yapılabilecek bir ortamda kullanmak tercih edilmiş olabilir.
    Dördüncüsü, 'bizler' grubundaki ülkelerin önemli bir kısmı eski krizlerde hep sıkı maliye ve para politikası uygulamaya alıştı. Krizlerden önce de har vurup harman savurdular. Oysa küresel kriz, hesapsız para dökmeden para akıtmayı gerektiriyordu.
    Böyle bir tecrübemiz yok bizim. Beşinci faktör algılama sorunu olabilir. Krizin ilk aşamalarında
    "bize fazla bir şey olmaz" diye düşünmüş olabilir bazı ülkelerin yöneticileri.
    Bunların hepsi de rol oynamış olabilir. Önemli bir fırsatın kullanılmadığını düşünüyorum.
    Olağandışı dönemlerin olağandışı tepkiler gerektirdiğinden yola çıkarak, risk algılamasını artırmadan iç talebi artırıcı maliye politikası izleyebilirdi çoğu ülke. Risk algılamasını artırmamanın yolu ise ileride tekrar mali disipline dönüleceğini göstermek olabilirdi. Böylelikle şimdi mali gevşeme alanı yaratabilirdi bu ülkeler kendilerine.

    Bu yazı 08.10.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır