Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    100 çiçek 100 kuram

    Fatih Özatay, Dr.02 Kasım 2009 - Okunma Sayısı: 863

    Ekonomi biliminin zor günler geçirmekte olduğu aşikâr. Sorun sadece küresel krizin geldiğini gören ekonomist sayısının çok az olmasında değil. Bu tek başına çok önemli elbette. Nihayetinde geleceği tahmin etmekte yardımcı olamayan bir bilim dalından söz ediyoruz. Başka önemli sorunlar da var ama.

    Kürenin başına bunca iş açılmasının temel nedenlerinin başında finansal piyasaların aşırı risk alma isteklerinin denetlenmemesi, düzenlenmemesi ve de kontrol edilmemesi geliyor. Bu bir 'yanlışlık' sonucu ortaya çıkmış falan değil. Arkasında düpedüz bir 'ideoloji' var. Serbest piyasa güçlerinin her şeyi çözeceğine dair bir ideoloji. Bu çerçevede, küresel krize doğru giderek artan (meğerse çok arttığı sonradan anlaşılan) riskler göze alınmıştır, çünkü bu kurumlar hesaplarını iyi yapmışlardır. Bir düzenleme ve denetim
    kurumundaki bürokratın bu riskleri alandan daha iyi hesap yapmasına imkân yoktur. Dolayısıyla düzenleme ve denetim gereksiz bir iştir.

    Ürkütücü olan, dünyanın başına açılan bunca işten sonra bile finansal sektörün düzenlenmeyen ve denetlenmeyen kesimine (gölge bankacılık) yönelik düzenleme ve denetim çabalarına karşı çıkılması ihtimalinin çok yüksek oluşu. Buna yeltenen siyasi iktidarlar büyük bir yıpratma kampanyası ile yüzleşecekler büyük ihtimalle.

    Ekonomi biliminin 'ilginçliklerinden' başka örnekler de verilebilir. Bir düşünce okuluna göre mesela piyasa ekonomilerinde ortaya çıkan işsizlik oranı her neyse o oran bir denge durumunu yansıtmaktadır. Farklı bir ifadeyle küresel kriz nedeniyle sıçrayan işsizlik oranları aslında yeni bir denge durumudur. İşsizlik oranını azaltmak için devletin bir şey yapmasına gerek yoktur. Gerek olmadığı gibi bu tür politikaların zararları vardır.

    Bu yaklaşımlar kendilerine geniş uygulama alanları da bulmuşlardır. IMF'nin bunca tepki çekmesinin temel bir nedeni şüphesiz 'tek tip'çi yaklaşımından kaynaklanıyordu. Gelişmekte olan bir ekonomi, krize düşüp IMF'yi yardıma çağırdığında, ona sunulan reçete genellikle 'mali ve parasal disiplin' idi.

    Ek olarak derin yapısal reformlar da istenmeye başlanmıştı son zamanlarda.
    Oysa ekonomilerin içinde bulundukları durum büyük farklılıklar gösterebilir. Mesela 2001 krizi sonrasında Türkiye için uygun olan ekonomi programı özünde IMF tarafından önerilen 'tek tip' program olmalıydı. Öyle de oldu. Oysa aynı program 2008 sonunda ya da 2009 başında hiçbir işe yaramazdı. Zira temel bir fark vardı: 2001 sonrasında temel kırılganlık kaynağı yüksek kamu açığı ve yüksek kamu borcuydu. Oysa 2008 sonunda böyle bir durum yoktu.

    IMF 'tek tip' hatasını kabul etmiş olacak ki 2008 sonundan bu yana 'artık değiştiğini' her vesileyle dile getiriyor; internet sayfasında şöyle bir dolaşmak yeterli bu saptamayı yapmak için. Neyse, geçeyim; sorun IMF değil şimdi.

    Yakınlarda Macaristan'da önemli bir enstitü kuruldu. Doğum müjdesini veren kısa tanıtım yazılarının başlığını iki ünlü Nobelli ekonomist Akerlof ve Stiglitz bakın ne koymuşlar: "Bırakın 100 kuram açsın". Enstitüye parasal desteği Soros veriyor. Başkalarını da desteklemeye çağırıyor. Kurucular arasında başka tanınmış iktisatçılar da var. Siyasi yelpazenin her kesiminden ekonomisti özgürce tartışmaya, araştırma yapmaya ve ürün vermeye çağırıyorlar. Amaç tek tip modellerin ötesine geçip farklı düşünce biçimlerine, modellere ve kuramlara yaşama hakkı vermek. Enstitünün ismi 'Yeni Ekonomik Düşünce Girişimi (ya da Ensititüsü-INET)'. Akerlof ve Stiglitz'in kaleminden çıkan kısa tanıtım yazısını okumanızı tavsiye ederim (http://www.project-syndicate.org/).

    Bu yazı 02.11.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır