Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Kredi piyasasından çelişkili sinyaller geliyor

    Fatih Özatay, Dr.15 Kasım 2009 - Okunma Sayısı: 962

    Genel kanı 2009'un son çeyreğinden itibaren artık pozitif büyüme rakamları göreceğimiz şeklindeydi. Hem sanayi üretiminde hem de milli gelirde. Bu görüşün arkasındaki temel neden şuydu: İçinde bulunduğumuz dönemin büyümesini bir yıl öncesine kıyaslayarak hesaplıyoruz. Bir yıl öncesinin aynı döneminde ekonomimiz küçüldü. Buna kıyasla içinde bulunduğumuz dönemde pozitif büyüme rakamı elde etmek kolay çünkü. İkinci bir neden de şu: Gelişmiş ekonomilerin yılın ikinci yarısından itibaren yavaş da olsa toparlanmaları öngörülüyordu. Bu durumda bizden satın aldıkları mal miktarının artması beklenirdi.

    Yılın son çeyreğine ilişkin açıklanan ilk veri sanayide kapasite kullanım oranı oldu. Olumlu yönden bakarsanız bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla kapasite kullanım oranındaki düşüş daha önceki aylara kıyasla daha az. Olumsuz tarafından bakarsanız da 2009 değerleri 2008'e göre, 2008 değerleri de 2007'ye göre daha düşük. Farklı bir ifadeyle iki yıl öncesine kıyasla çok daha düşük bir kapasiteyle çalışıyor fabrikalarımız.

    Burada meraklısı için teknik bir parantez açayım. Şu: Bir yıl öncesine kıyaslamak bazen sorunlu oluyor. Özellikle de ekonomik faaliyet düzeyinde aşağıya doğru ya da yukarıya doğru bir dönüşün gerçekleşmesini beklediğimiz dönemlerde. Bu sorunu aşmanın bir yolu bir ay öncesine (çeyrek yıllık veriler için bir önceki üç aya) göre kıyaslama yapmak. Ama incelediğimiz seri ekonomik nedenler dışındaki nedenlerle önemli dalgalanmalar gösteriyorsa, bu kıyaslama hiçbir anlam taşımıyor. Bu durumda, mevsimlik hareketlerden ve çalışma günü sayısındaki değişikliklerden arındırılmış seriler kullanmak gerekiyor. Bu da sorunlu; zira kullandığınız arındırma yöntemine göre farklı büyüme rakamları elde etmeniz mümkün. Özellikle düşük artış ya da azalış oranları elde ettiğinizde, farklı bir yöntem kullanarak tam tersine ulaşmanız mümkün olabilir. Bu durumda ne diyeceğiz? Bir ay öncesine göre artış mı var, yoksa azalış mı? Fırsat bulursam birkaç neşeli örnek veririm bir ara.

    Artık sıra asıl soruyu sormaya geldi. Yakın gelecek nasıl şekillenecek? Bu soru aslında dört soruyu saklıyor içinde: Mallarımıza olan yurtdışı talep nasıl şekillenebilir? Bankalarımız ve şirketlerimiz dış kaynak bulabilecekler mi, ya da bulmak isteyecekler mi? Bankalarımız iç piyasaya açtıkları kredi miktarını artıracaklar mı? Tüketicilerin ve yatırımcıların ekonomimizin geleceği hakkındaki görüşleri nasıl seyredecek?

    Bu yıl bu köşede bu soruların kaç kez peşine düştüğümü hatırlamıyorum. Bundan sonra da aynı soruları sorup yanıt aramaya çalışacağımdan eminim. Ama içinde bulunduğumuz durumdan çıkıp çıkmayacağımızı anlamak açısından önemli. Öyleyse iç kredi gelişmeleri ile işe koyulayım. 25 ekimde bir tablo vermiştim. O tabloda enflasyon arındırılmış (gerçek-reel) kredi değerlerinin bir yıl öncesine kıyasla ne kadar arttığı ya da azaldığı da yer alıyordu. 2008'in eylül ayından itibaren keskin bir düşüş vardı gerçek kredi büyümesinde. Haziran ayından itibaren ise gerçek kredi miktarında düşüş görüyorduk.
    Bir yıl öncesine kıyasla bakmak yukarıda değindiğim gibi bazı gelişmeleri maskeleyebiliyor. Farklı bir bakış daha olumlu bir tablo çiziyor. Haftalık verilere bakınca ortaya çıkan resim şu: 2008'in ekim ayının sonundan itibaren hızla azalan kredi miktarı en düşük değerine nisan ayı sonlarında ulaşıyor. O tarihten bu yana ise artıyor.

    Toplam kredi rakamlarının ayrıntılarına da bakmak gerekiyor. Ayrıntılarda ortaya çıkan şunlar: Nisan sonundan itibaren kredilerde görülen artış hem tüketici kredileri, hem de şirket kredileri için geçerli. Ama şirket kredilerinin şu anda ulaştığı değer ekim 2008 sonundaki zirve değerine ancak yaklaşıyor. Buna karşın tüketici kredileri o tarihteki zirvenin üzerine çıkmış durumda. Kısacası asıl gelişme tüketici kredilerinden geliyor. Kredi piyasasındaki bu gelişmenin olumlu olduğunun altını çizmemi engelleyen iki saptama yapmak mümkün ayrıntılardan yola çıkarak.

    Birincisi şu: Banka grupları açısından bu gelişme yeknesak değil. Kamu bankaları hem özel hem de yabancı sermayeli bankalara kıyasla çok daha hızlı kredi genişlemesine gitmişler. Merkez Bankası'ndan kısa vadeli borç alan banka gruplarının hangileri olduğuna da bakmak gerekiyor bu durumda. Eğer kısa vadeli borç alan bankalar kamu bankaları ise, borçluluk süreklilik gösteriyor ve de alınan borç miktarı artıyorsa oturup düşünmek gerekiyor. Çok kısa vadeli borç alıp uzun vadeli borç vermek pek sevimli ve de sağlıklı bir gelişme olmasa gerek.

    İkincisi, geri dönmeyen kredilerin toplam kredilere oranı artıyor. Bunun önümüzdeki aylarda daha da artmasını beklememek için pek bir neden yok. Gerçi bu değerler henüz alarm verici düzeyde değil, ama dikkatli olmakta yarar var.

    Bu yazı 15.11.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır