Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Hâlâ dışarıya kaynak aktarıyoruz

    Fatih Özatay, Dr.16 Kasım 2009 - Okunma Sayısı: 963

    Yılın son çeyreğinde o çok beklenen pozitif büyüme gerçekleşecek mi? İzleyen çeyreklerde ne olacak? Bu soruları yanıtlayabilmek için dün iç kredi gelişmeleri ile işe başlamıştım. Bugün de aynı soruların peşinden gideceğim.

    Ekim ayının sonuna ait kredi verileri çelişkili sinyaller veriyor. Bir yandan nisan sonundan bu yana kredi rakamlarında bir artış olduğunu saptamak mümkün. Diğer yandan, bu gelişme tüm banka gruplarında benzer biçimde gözlenmiyor; daha çok kamu bankaları kaynaklı. Ek olarak geri dönmeyen kredilerde belirgin bir artış var. Bu son iki gelişme soru işaretleri uyandırıyor kredi musluklarının bundan sonra biraz daha açılıp açılmayacağı hakkında.

    Merkez Bankası kredi veren kurumların kredi piyasasındaki olası gelişmeler hakkında ne düşündüklerini anlamak için bir anket yapıyor. Geride bıraktığımız hafta içinde Banka Kredileri Eğilim Anketi'nin üçüncü çeyrek sonuçları açıklandı. Buna göre yakın gelecekte kredi piyasasında belirgin bir canlanma beklenmiyor. Sadece küçük ve orta ölçekli şirketlere yönelik bir kredi artışı olabileceği anlaşılıyor.

    Muhtemelen bu beklentinin arkasında Hazine'nin Kredi Garanti Fonu'na 1 milyar liralık fon aktaracak olması var. Biliyorsunuz, bu fon küçük ve orta ölçekli şirketlere açılacak kredilere garanti vermek için kullanılacak. Öte yandan kredi talebi açısından da belirgin bir artış beklemedikleri anlaşılıyor kredi veren kurumların. Özellikle de yatırım amaçlı krediler için geçerli bu. Daha çok borcun yeniden yapılandırılmasına yönelik taleplerde artış bekleniyor.

    Çok da şaşırtıcı değil bu gelişmeler. Şaşırtıcı olmamasının bir nedeni küresel sermaye akışındaki büyük azalma. Türkiye bu gelişmeden önemli ölçüde etkileniyor. Bankalarımız ve şirketlerimiz 2008'in son aylarından bu yana yurtdışına net dış borç ödeyicisi konumundalar. 2007'de net 31.5 milyar, 2008'de net 26.3 milyar dolar taze kaynak bulmuş bankalarımız ve şirketlerimiz. Oysa kasım 2008  eylül 2009 arasında tam 17.8 milyar dolar aktardılar yurtdışına. Kısmen vadesi gelen borçlarını ödeyecek yeni borç bulamadıkları için, kısmen de kendi tercihleri sonucu.

    Bu çok keskin bir U-dönüşü. Yeni yatırım yapmak için finansal güç bırakmadığı gibi, mevcut faaliyet hacmini sürdürmeye de izin vermiyor. Şu demek: Bu durumda olan şirketler küçülüyorlar; daha az üretim yapıp, işçi çıkarıyorlar. Bu keskin U-dönüşüne karşın döviz kurunun aynı paralelde artmamasına kanmamak gerekiyor. Muhtemelen yurtdışında tutulan paraların bir kısmı kullanılarak bu borçlar ödeniyor. Bu nedenle bu keskin U-dönüşünün yaratacağı büyük döviz talebi ortaya çıkmıyor. Kur da o ölçüde artmıyor. Ama kuru bir tarafa bırakıp ekonomik faaliyet hacmine yoğunlaşırsanız, durumun vahameti ortaya çıkıyor.

    Yurtdışına aktardığımız kaynak tutarında son aylarda bir azalma olmadığının da altını çizmek gerekiyor. Aksine, özellikle şirketler kesimi dikkate alındığında, ağustos ve eylül aylarının bu açıdan rekor ayları olduğunu belirteyim. En son veri eylül ayına ait. Bankaların ve şirketlerin bir ayda ödedikleri net dış borç tutarı 1.7 milyar dolar.

    Sıra sevimli bir gelişmede: İhracatımız ekim ayında bir yıl öncesinin aynı ayına göre yüzde 4.6 oranında artmıştı. Kasım ayına ait ilk on iki günlük ihracat değerleri var. Artış devam ediyor: Bir yıl öncesine kıyasla yüzde 9.5'lik bir artış var. Nihayet reel sektöre ilişkin pozitif rakamlar! Keyif kaçırmamak için kulp takmayacağım.

    Toparlamak için en az bir yazı daha gerekiyor. Ne olacak peki 2010'da? Muhtemelen perşembe günü yanıtlamaya çalışacağım.

     

    Bu yazı 16.11.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır