Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Otomatik dengeleyici gereksinimi

    Fatih Özatay, Dr.26 Kasım 2009 - Okunma Sayısı: 1072

    29 Eylül'de TEPAV, Dünya Bankası ve UNICEF birlikte gerçekleştirdikleri bir ankete dayanan raporu tanıtan bir basın toplantısı düzenlediler. Bu toplantıda temel sonuçları özetlenen Türkiye Refah İzleme Anketi'nin bulguları çok düşündürücüydü. Krizin olumsuz etkisi sadece işsizlik artışı ile sınırlı kalmıyordu. Özellikle kayıt dışı sektörlerde çalışanlar ve kendi işini yapanlar başta olmak üzere çalışanların çoğu gelirlerinde düşüş olduğunu belirtiyorlardı. Adana, Ankara, İstanbul, İzmir ve Kocaeli illerinde düzenlenen anket, kriz sonuçları ile başa çıkabilmek için ailelerin çok çeşitli yollara başvurduğunu gösteriyordu. Mesela yoksul ailelerin ebeveynlerinin neredeyse yarısı çocuklarının gıda tüketimlerini kısmak zorunda kaldıklarını bildiriyorlardı.

    IMF'nin temmuz ayında yayınladığı bir rapordan daha önce söz etmiştim. Rapor, G20 ülkelerinin krizin üretim ve işsizlik üzerinde yarattığı olumsuz etkiyi gidermek için ne tür önlemler aldıklarını inceliyor ve bu önlemleri rakamsal olarak ölçmeye çalışıyordu. Kamu harcamaları ve bütçeden bazı kesimlere yapılan transferlerdeki artış ile vergi oranlarında düşüş maliye politikası önlemlerini, finansal sektöre likidite ve sermaye desteği ise finansal önlemleri oluşturuyordu.

    Buna göre, gelişmiş ülke gruplarının aldıkları önlemlerin parasal değeri gelişmekte olan ülkelere kıyasla çok daha fazlaydı. Bu olgunun temel nedenlerinden bir tanesi elbette bu ülkelerin bu tür önlemleri daha kolaylıkla ve rahatlıkla alabilecek bir ekonomik yapıya sahip olmaları. Mesela bu önlemler nedeniyle kendilerine yönelik risk algılamasının artıp reel faizlerin yükseleceğinden korkmuyorlar.

    Krizin tahrip edici etkisini azaltmak üzere gelişmiş ülkelerin bir avantajı daha var. Bu ülkelerin yasaları ve diğer düzenlemeleri, böyle üretimin azaldığı ve işsizliğin arttığı dönemlerde herhangi bir ek karara gerek kalmadan, krizden olumsuz etkilenen kesimlere devlet bütçelerinden ya da bu amaçla önceden oluşturulmuş fonlardan doğrudan gelir transferi yapılmasını sağlıyor. Bu tür önlemlere 'otomatik dengeleyici' deniliyor. Sözünü ettiğim IMF raporuna göre, gelişmiş ülkelerde krizle birlikte devreye giren otomatik dengeleyicilerin parasal değerinin bu ülkelerin toplam milli gelirine oranı yüzde 4.9. Bu oran 2009 ve 2010 için yapılan hesaplamaları yansıtıyor. Buna karşın, G20'nin geriye kalan ülkeleri için bu oran yüzde 2.3 düzeyinde.

    Bu otomatik dengeleyicilerden bizde de var; mesela işsizlik yardımları. Ama işsizlik yardımına hak kazanabilmek için bayağı bir engel atlamak gerektiğini de biliyoruz. Bu engelleri azaltmamız gerekiyor. Üstelik kayıt dışı çalışıp da işini yitirenler için geçerli değil bu yardımlar. Yazının başında sözünü ettiğim rapor, işini kaybetmemekle birlikte çalışanların önemli bir kısmının gelir kaybına uğradıklarını ortaya koyuyor.
    Bu durumdan mesela çocuklar son derece olumsuz etkileniyor.
    Bu ve benzeri refah kayıplarını da dikkate alan bir otomatik dengeleyici mekanizması tasarlamamız gerekiyor.

    Sosyal devlet olmanın gerekleri bunlar. Yan faydaları da bu tür kriz ortamlarında iç talebin azalmasını sınırlıyor bu tür gelir transferleri. Toplumun diğer kesimlerine de dolaylı faydası var dolayısıyla. Peki bu değirmenin suyu nereden gelecek? Yine aynı noktaya geliyoruz: Ülkelerin vergi gelirleri milli gelirlerine oranlanıp büyükten küçüğe sıralandığında OECD ülkeleri içinde listede Meksika ile birlikte en sonda geliyoruz. Nedenini de biliyoruz: Kayıt dışı ekonominin yaygınlığı. Türkiye mutlaka ve mutlaka vergi tabanını genişletip vergi gelirlerini artırmak zorunda. Bugünden yarına olacak bir şey değil; ama şimdiden başlamak gerekiyor bu reforma.

    Yetersiz iç tasarruf oranı deyine dönüp dolaşıp vergi gelirlerimizin düşüklüğüne geliyoruz (yetersiz kamu tasarrufu). Ortalamanın üzerinde büyüdüğümüz dönemde yüksek cari işlemler açığı veriyoruz. Yabancılar bu açığı finanse edecek kaynak vermezlerse bize, bu sefer de büyüme hızımız düşüyor. Bu açıdan bakınca yine vergi gelirlerimizin düşüklüğüne geliyoruz (yetersiz iç kaynak). Kriz dönemlerinde bütçe olanaklarımız el vermediğinden işsizlikteki artışı azaltıcı önlemler almakta zorlanıyoruz. Yine yetersiz vergi gelirleri sorununa geliyoruz (kısıtlı bütçe olanakları). Kriz dönemlerinde krizden en fazla etkilenen kesimlerimize yeteri kadar yardım yapamıyoruz. Yine düşük vergi gelirleri sorununa geliyoruz.

    Türkiye'nin çok sayıda reforma ihtiyacı var. Ama hiçbir reform bu kadar öncelikli değil. Tüm okuyucularımın bayramlarını sağlıklı ve mutlu geçirmelerini dilerim.

     

    Bu yazı 26.11.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır