Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Kredi notu neye yarar?

    Fatih Özatay, Dr.06 Aralık 2009 - Okunma Sayısı: 1138

     

    Uzun zamandır güzel haberlere hasretiz. Hafta içinde kredi notumuzun Fitch tarafından iki kademe yükseltilerek BB+ düzeyine çıkarılması sevindiriciydi. Kredi notu veren diğer iki şirketin de ters bir gelişme olmazsa yakında notumuzu yükseltmeleri beklenir.

    Son krizde yaşananlar kredi notu veren şirketlerin güvenilirliklerinin derinden sorgulanmasına yol açtı. 'İflasın' kıyısına gelen İzlanda'nın kredi notunun yüksekliğinden tutun da batan ya da batmanın eğişinde olan bazı bankaların, tahvil sigortalayan sigorta kurumlarının ve şirketlerin nasıl olup da o duruma düşmeden birkaç ay öncesine kadar çok yüksek kredi notlarına sahip oldukları hep tartışıldı. Not veren şirketlerin kredi notu verme süreçlerinin düzenlenmesi, o çok tartışılan yeni finansal mimari içinde ele alınacak temel sorunlar arasında sayılıyor.

    Kredi notu veren kurumların kendi kredi değerliliklerinin bu kadar düşük olması elbette kredi notumuzun iki puan yükseltilmesini gölgelememeli. İlk paragraftan sonra ikinci paragrafı yazmış olmamın nedeni yükselen notumuzu küçümsemek falan değil.
    Derdim başka. Şu:

    Kredi notumuzun yükseltildiği şu günlerde nasıl bir Türkiye ekonomisi var karşımızda? İşsizlik oranımız bir yıl öncesine kıyasla 3.2 puan daha fazla. Tarım dışı sektörler dikkate alındığında ise bu değer tam 4.1 puan. Resmi tahminler 2009'da ekonomimizin yüzde 6 oranında küçüleceğini gösteriyor. Küçülme oranımız muhtemelen bu değerin de üzerinde olacak, yüzde 7'ye yaklaşacak. Evet, bu veriler geçmişin; önümüze bakmamız gerekiyor.

    Öyle bakınca da yüzde 4'ün biraz üzerinde bir büyüme hızı yakalayabileceğimiz ortaya çıkıyor 2010'da. Bu büyüme hızı biz pek bir şey yapmasak da ortaya çıkacak büyüme hızı öte yandan. Üstelik işsizlik oranımız açısından değişen fazla bir şey olmayacak 2010'da.

    Oysa biz kredi notumuzun daha düşük düzeyde olduğu 2005 ve 2006'da çok daha yüksek bir büyüme hızıyla büyüyorduk. İşsizlik oranımız ise bugünkü düzeyinin çok daha altındaydı. Elbette bilinen bir gerçek ama tekrarlamakta zarar yok kıssadan hisseyi: Kredi notu veren şirketlerin pek derdi değil işsizlik oranının yüksek olması. Zaten notumuz yükseltildiğinde yapılan açıklamada temel olarak küresel finansal krizi 'başarıyla' atlatmış olmamıza değiniliyor, düşen enflasyona ve düşen dış finansman gereksinimine dikkat çekiliyor ek olarak.

    Sonuçta Türkiye'nin borç ödeme kapasitesi temel unsurların başında geliyor kredi notu verilirken. Zaten sistemin işleyişi böyle. Notun amacı da bu; şirketlere verilen kredi notundan farklı değil ülkelere verilen kredi notu da. Şirketin kredi notuna neden bakar ki ona borç verecek banka? Elbette parasını geri alıp almayacağı hakkında bir fikir edinmek ister. Bu çerçevede, Türkiye'deki işsizlik oranının yüksek olması çok da dert değildir kredi notu veren açısından, eğer mesela borcun geri ödenmesi ihtimalini azaltacak bir politik risk yaratmıyorsa.   
    Ama durup düşünelim. Ortada garip bir durum yok mu? Kredi notumuzun iki basamak artırılmayıp tersine düşürüldüğünü düşünelim.

    Ne olurdu? Zaten artmakta olan riskimiz hemen daha da yükselirdi. Beraberinde faizler ve döviz kuru yükselir, ekonomimizin geleceğine duyulan güven sarsılırdı. Notumuzun daha da düşürülmesi ihtimali varsa bu hareketler keskinleşirdi. Bu ortamda yatırım planları ertelenir, tüketim harcamaları, özellikle de dayanıklı tüketim harcamaları azalır ve sonuçta işsizlik artardı.

    Özetle, işsizlik gibi çok önemli bir göstergeye pek de aldırış etmeden not veren şirketlerin eylemleri işsizliğin gelecekte alacağı değerler üzerinde etkili olabiliyor. Özellikle de ülkelerin kredi notu düşürülüyorsa. Kredi notu veren şirketlerin kredi notumuzu yükseltmelerine duacı olmayacak bir ekonomiye sahip olmak gerekiyor kısacası. Bu da bir dilekten öteye gitmiyor. Ya da "arkadaşlar büyüme hızımız artmalı, enflasyon da düşmeli" boş önermesinden farklı olmuyor.

    Bu yazı 06.12.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır