Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Sermaye hareketlerine kontrol

    Fatih Özatay, Dr.28 Aralık 2009 - Okunma Sayısı: 1030

     

    Soru şu: Türkiye yeni bir ekonomik başarı hikâyesi oluşturabilir ve bunun sonucunda paramız değerlenme eğilimine girerse ne yapacağız? Hoş şu olup bitenlere bakıp, bırakın yeni bir hikâyenin oluşturulmasını, mevcut yarım yamalak, çok kısa ve kimsenin okumak istemediği ekonomik hikâyenin bile sürdürülebilirliğinden şüphe ediyor insan. Ama bu köşede benim işim ekonomi yorumları yapmak; bu sorduğum soru ilginç geliyor bana ve bir süredir de çalışma arkadaşlarımla tartışıyorum.

    Biraz daha açmam gerekiyor. Bunun için 2001 krizi sonrası uygulanan programa, o zamanki dünya koşullarına ve programın sonuçlarına geri dönmem gerekiyor. Öyle yapayım.

    Kriz öncesindeki temel kırılganlık kaynağı bankacılık sektörünün uçumun eşiğinde olması ve kamu bütçesinin çok büyük miktarlarda açık vermesiydi. Devlet bankalarında görev alacakları altında devasa zararlar oluşmuş, bu zararlar da dikkate alındığında devletin borçları taşınmaz ölçülere gelme eğilimi göstermeye başlamıştı.

    Kriz sonrası bankacılık sektörüne yönelik yeniden yapılandırma operasyonu, devletin borcunu iyice artırdı. Krize giden süreçte işbaşında olan hükümetin krizden sonra bu çok yüksek borç miktarının altından kalkacak ekonomi politikalarını uygulayamayacağı düşünülüyordu. Bunun sonucunda faizler uçuk kaçık düzeylere gelmiş ve borçlanma vadeleri önemli ölçüde düşmüştü. Ortada IMF destekli bir program olmasına karşın, uluslararası finans merkezlerinden bu durumun sürdürülemez olduğuna dair raporlar yağıyordu.Oradaki büyük belirsizlik ve güvensizlik ortamında kimse yatırım yapmak istemiyordu. "Acaba işimi kaybeder miyim?" kaygısı büyük meblağlı tüketim kararlarının da ertelenmesine yol açıyordu.Dolayısıyla, üretim azalıyor, işsizlik artıyor, güvensizlik yayılıyor ve durumun sürdürülebilirliğine ilişkin kaygılar daha da çoğalıyordu.

    Bu kısır döngüden çıkışın tek çaresi döngünün kaynağına giderek o kaynağı kurutmaktı. Yani, uygulanacak ekonomi politikalarıyla kamu bütçesinin disiplin altına alınacağını ve bu bütçeyi inanılmaz ölçüde bozan uygulamalara izin veren yapıyı ortadan kaldıracak kurumsal düzenlemelerin yapılacağını ortaya inandırıcı biçimde koymak ve vakit geçirmeden de uygulamaya geçmek gerekiyordu. Böyle yapılırsa, güvensizlik ortamının yerini güven ortamına bırakarak hem faizlerin çarpıcı biçimde düşürülmesi, hem de ertelenmiş tüketim ve yatırım kararlarının hayata geçirilmesi mümkün olacaktı.

    Dış dünyada ise likidite giderek artıyor ve gelişmiş ülke faizleri kademeli olarak azalıyordu. Bu ortamda uluslararası risk alma iştahı yükseliyor ve yükselen piyasa ekonomilerinin özellikle 'hikâyesi' olanlarına bol miktarda sermaye akıyordu. Hikâye inandırıcı olduğu ölçüde bu sermaye daha uzun vadeli ve doğrudan yatırım şekline dönüşüyordu.
    2001 krizi sonrası uygulanan politikalar kısır döngüyü bıçak gibi kesti, sürdürülemezlik kaygıları giderek ortadan kalktı, faizler ve devletin borcu keskin biçimde düştü. İşte bu ortamda paramız sürekli değerlendi. Değerlenme, bu başarı öyküsünün ve bu öyküye tepki veren küresel likiditenin sonucunda oldu. Paramızın sürekli değerlendiği ortamda ihracatımız keskin biçimde arttı.

    İlk bakışta 'garip' gelen bu sonucun ortaya çıkmasında, liranın değerlenmesinin azalttığı dış rekabet gücümüzü,  diğer maliyetleri kontrol ederek telafi etmek isteği önemli rol oynadı. Süreç içinde verimlilik yükseldi. Ek olarak büyük ekonomiler potansiyellerinin de üzerinde büyüdükleri için ihraç mallarımıza olan talep hızla arttı. Dahası, şirketlerimiz bol uluslararası likidite sayesinde yatırımlarını rahatlıkla finanse ettiler ve verimlik artışlarını gerçekleştirebildiler. Kısacası, liranın değerlenmesi bazı sorunlar doğurdu, ama verimliliği ve teknoloji düzeyini artırıcı yatırımlar açısından yararlı oldu. İhracatımız da hızla büyüyebildi.

    Baştaki soruyu tekrarlarsam; şimdi bir 'ekonomik hikâyemiz' olur ve paramız bunun sonucunda değerlenme eğilimine girerse ihracatımız yine artar mı? Ekonomimiz büyür mü? Yanıtım 'hayır' şeklinde. O zaman oluşabilecek değerlenme eğilimini azaltacak politikalara gereksinim olacak. Yanıtımı açarak sürdüreceğim.

    Bu yazı 28.12.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır