Arşiv

  • Mayıs 2024 (2)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Yeni ekonomik hikâye ve düşük kur

    Fatih Özatay, Dr.31 Aralık 2009 - Okunma Sayısı: 947

    Pazartesi bıraktığım yerden sürdüreyim. Soru şuydu: Bir 'ekonomik hikâyemiz' olur ve paramız bunun sonucunda değerlenme eğilimine girerse ihracatımız yine artar mı? Soru bu halleriyle çelişkili gibi. Öyle değil ama. Öyle olmadığını göstermek için pazartesi günkü yazıma dönüp çok kısa bir özet yapmak gerekiyor.

    2001 krizi sonrası uygulanan politikalar 'yüksek kamu açığı - yüksek kamu borcu  sürdürülemezlik kaygılarında artış  derinleşen güvensizlik - yükselen gerçek faiz  yüksek kamu açığı ve borcu' şeklinde özetlenebilecek kısır döngüyü bıçak gibi kesti. Sürdürülemezlik kaygıları giderek ortadan kalktı, faizler ve devletin borcu keskin biçimde düştü. İşte bu ortamda döviz kuru düşük düzeylerde kaldı. Bu sonuçta bol küresel likiditenin de önemli bir payı oldu. Paramızın sürekli değerlendiği ortamda ihracatımız keskin biçimde arttı. İlk bakışta 'garip' gelen bu sonucun ortaya çıkmasında, liranın değerlenmesinin azalttığı dış rekabet gücümüzü,  diğer maliyetleri kontrol ederek telafi etmek isteği önemli rol oynadı. Süreç içinde verimlilik yükseldi. Ek olarak büyük ekonomiler hızla büyüdükleri için ihraç mallarımıza olan talep arttı. Dahası, şirketlerimiz bol uluslararası likidite sayesinde yatırımlarını rahatlıkla finanse ettiler ve verimlik artışlarını gerçekleştirebildiler.

    Şu anda içinde bulunduğumuz ortamda yeni bir 'ekonomik hikâye' oluşturduğumuzu düşünelim: Orta Vadeli Program'ın (OVP) bütçe hedeflerine uyulacağını garanti altına alan yasal yapıyı, yine OVP'de söz verildiği gibi 2010'da çıkaralım. Büyüme hızımızı yükseltmenin önündeki en büyük engel olarak görünen 'yüksek vergi oranlarına rağmen yetersiz vergi geliri elde etmek  çelişkisinden bizi kurtaracak yeni bir yapısal reforma başlayacağımızı ilan edelim. Küresel krizin en büyük kurbanları olan işsizlere ve yoksullara yönelik gelir ve beceri artırıcı bir program devreye sokalım. "Türkiye için uygun bir sanayi politikası ne olabilir ?" sorusunun yanıtlarını arayalım ve bu yanıtlara paralel bir reform hamlesine başlayacağımızı açıklayalım.

    Mevcut siyasi gelişmelerden ve yaklaşan seçimlerden soyutlayarak bakalım. Elbette gerçekçi olmayan bir soyutlama bu; ama tartışmak istediğim konu açısından bir zararı yok. Böyle bir ekonomik program gerçekleştirilebilir bir program. Böyle bir programın Türkiye'ye uluslararası sermaye çekmesi olasılığı var. Evet, önümüzdeki birkaç yıl uluslararası fon akımları eskisi gibi olmayacak. Ama bizim gibi ülkelere hiç sermaye gelmeyecek
    demek de değil bu.

    Daha iyi olana daha çok sermaye gidecek, bu sermaye daha uzun vadeli olacak, 'hikâyesi' olmayana ise pek gitmeyecek, giden de kısa vadeli olacak daha çok. Bu durumda, yukarıdakine benzer bir 'ekonomik hikâye' nedeniyle, eskisi kadar olmasa bile yine de Türkiye'ye azımsanmayacak kadar sermaye akabilir. Bu da döviz kurunun böyle bir hikâye olmadığı duruma göre düşük düzeylerde seyretmesine yol açabilir. Kurda bu tür bir gelişme açık ki ihracatımızı olumsuz etkileyecek bir gelişme olur. Peki, 2001 sonrasında da gözlenen böyle bir gelişmeyi, 2001 krizi sonrasında olduğu gibi telafi edebilir miyiz?

    Önce ihraç mallarımıza olan talebe bakalım. 2010'da dünya ticaret hacminde bir artış göreceğiz. Ama bu küresel kriz öncesindeki birkaç yılda gerçekleşenin altında olacak. Dahası, bizim ihracat pazarlarımızın önemli bir kısmında yaşayanların gelirleri eski yıllardaki kadar artmayacak. Bu, biz ek bir çaba harcayarak yeni pazarlar yaratmadıkça, ihracatımızın 2001 krizi sonrasındaki hızda artmayabileceği anlamına geliyor.

    Düşük kurdan kaynaklanacak olumsuz etkiyi, bir telafi biçimi şirketlerimizin maliyetlerini düşürmesi olabilir. Bunu 2001 krizi sonrasındaki rahatlık düzeyinde gerçekleştiremeyecek şirketlerimiz. Birincisi, birçoğu küresel krizden yara aldı. Mesela daha fazla özkaynak kullanarak borçlarını ödediler. Yatırım yapacak takatleri kalmadı özellikle küçük şirketlerin. Yatırım yapmak isteseler bile eskisi kadar dış kaynak bulamayacaklar, yeni 'ekonomik hikâyeye' rağmen.

    Bu durumda, yeni dönemde kurun düşük düzeylerde seyretmesine neden olacak yeni bir 'ekonomik hikâyemiz' olursa, 2001 krizi sonrasından farklı olarak ihracatımızın oldukça olumsuz yönde etkilenmesi beklenir. Soru şu şimdi: Öyle olursa ne yapacağız? Sürdüreceğim.
    Tüm okuyucularıma iyi yıllar dilerim.

    Bu yazı 31.12.2009 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır