Arşiv

  • Mayıs 2024 (2)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    -

    Fatih Özatay, Dr.04 Temmuz 2010 - Okunma Sayısı: 814

    İktisatçılar üzerine çok sayıda fıkra var. Bir tane de ben anlatacak değilim; o fıkraların hiçbirini hatırlamıyorum çünkü. Son büyüme verileri üzerine yapılan yorumlar, iktisatçılar hakkındaki fıkra yazınına Türkiye'den de yeni katkılar yapmaya aday. Yalnız bir farkla; bu katkılar iktisatçılardan gelmiyor. İktisadi yorum yapan bazı siyasiler ve köşeleri ekonomi sayfaları dışında yer alan bazı yazarlar bu mümtaz katkıların sahipleri.
    Peki, onlar iktisatçı değilse, söyledikleri ve yazdıklarıyla nasıl oluyor da iktisatçılar üzerine fıkralar yazınına katkı sağlamış oluyorlar? E, o kadar da olsun, yazıma bir giriş yapmam gerekiyordu; böylelikle yapmış oldum. Hem iktisadi yorum yapmak herkesin hakkı, yapınca da o yorum sahiplerini 'iktisatçı' olarak tanımlamak bir sakınca oluşturmuyor kanımca.  2009'un ikinci yarısına girdik. Yılın ilk üç ayına ait bazı veriler açıklandı. Biz "nasıl da büyüdük", "yok yahu ne büyümesi" arasında kaldık. Dediğim gibi bu zıt yorumlarla meslektaşların bir ilgisi yok. Zira iktisatçılar için durum yeterince açık. Şöyle:
    Grafik 1'de çeyrek yıllık dönemler itibariyle gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH'nin) 2007'den bu yana sergilediği hareketler var. 2008'in ilk çeyreğinde GSYH'nin aldığı değere 100 diyelim.
    Bu değeri ince yatay çizgiyle gösteriyorum. Bunu 100 rakımlı tepedeki düz bir yol olarak düşünelim. 2008'in ilk çeyreğinde yoldan çıkmışız ve yokuş aşağı yuvarlanmaya başlamışız (kalın çizgi). 2009'un ilk çeyreğine geldiğimizde kendimizi bir uçurumun dibinde bulmuşuz (rakım: 87.2).
    Sonra yaralarımızı, berelerimizi sarmaya başlayarak uçurumdan çıkma çabasına girmişiz. Bu çaba biraz yormuş bizi; son çeyrekte biraz durup nefes alma ihtiyacı hissetmişiz.
    Nefeslendiğimiz yer uçurumun dibinden epey yüksekte; çabalarımız boşa gitmemiş. Ama hala o 100 rakımlı tepeden geçen yola da ulaşamamışız: Bulunduğumuz düzlüğün yüksekliği: 96.6.
    Asıl önemli soru şu: O yatay yolun geçtiği yüksekliğe (100 rakımlı tepeye) ne zaman ulaşacağız?
    Daha da önemlisi o yolu daha yüksekten geçer hale getirebilecek miyiz; 105, 110, 150 rakımlı tepelere ulaşabilecek miyiz?
    Bu soruyu iki aşamada ele almak gerekiyor. Yılın ikinci yarısına başladığımız düşünür, tartıştığımızın yalnızca ilk çeyrekteki gelişmeler olduğunu dikkate alırsak, daha güncel verilerin yılın ikinci ve üçüncü çeyreği için neler ima ettiklerine bakmamız gerekiyor. İlk aşama bu.
    İkinci aşama ise biraz daha ilerisine ilişkin: 2011'i de kapsıyor bu 'ilerisi'. Bu aşamada ilk olarak küresel krizin bundan sonra ne biçime bürüneceği ile ilgilenmek gerekiyor. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde alınan kamu bütçesini sıkılaştırıcı önlemlerin bize etkileri neler olacak? İkinci olarak da yurtiçinde özellikle seçim takvimi etrafında gerçekleşecekler belirleyici olacak.
    Söylenecek çok fazla yeni bir şey yok. Ama şu 'büyüdük, yok büyümedik' tartışmasını en azından bu köşe için kapatmak ve olaylara bir bütünlük açısından bakabilmek amacıyla bunları yarın ele alacağım.


    Grafik 1: Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış GSYH: 2007 ilk çeyrek  2010 ilk çeyrek (2008'in ilk çeyreği = 100)

    Bu yazı 04.07.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

     

    Etiketler:
    Yazdır