Arşiv

  • Mayıs 2024 (2)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Keynes: Hem öldü hem de yaşıyor

    Fatih Özatay, Dr.21 Haziran 2010 - Okunma Sayısı: 915

    Son günlerde hem gelişmiş ülkelerin hükümet üyeleri, hem de tanınmış akademisyenler arasında önemli bir tartışma başladı. Maliye politikasında sıkılaştırmaya gitmeli mi ülkeler, yoksa böyle bir politika için erken mi?
    ABD, bizzat Hazine Bakanı Geithner ve Başkan Obama'nın ağzından kamu harcamalarının kısılması için henüz erken olduğunu açıkladılar. Mesajları özellikle Almanya'ya yönelikti, ama cari işlemler fazlası veren diğer Avrupa Birliği (AB) ülkelerine ve Çin'e de sesleniyorlardı. Almanya ise zıt görüşte; Başbakan Merkel AB genelinde bozulan kamu maliyesinden şikayet etti.
    Benzer bir tartışma özellikle ABD'li iktisatçılar arasında yapılıyor. Mesela Nobel ödüllü Krugman, şu aşamada maliye politikasında frene basılmasının büyük hata olacağını savunuyor. Kamu borcunun yükselmesi nedeniyle kamu harcamalarının kısılmasını savunanları topa tutuyor.
    Bu tartışmanın bir başka biçimi büyük iktisatçı Keynes üzerinden yürütülüyor. 1980'lerden itibaren özelikle ABD'de devletin ekonomiye müdahale etmesinin nasıl işleri daha da bozacağı ana teması etrafında çok 'cafcaflı' modeller geliştirildi.
    'Cafcaf', bu modellerde kullanılan ileri matematiksel tekniklerden kaynaklanıyor. Gerçi bu modellerin çözülebilmesi, yani bu tekniklerin bir işe yaraması için oluşturulan modellerin son derece kısıtlı olması zorunluluğu ortaya çıkıyordu. Bu zorunluluk bu modelleri gerçeklikten giderek uzaklaştırıyordu; olsundu, Keynes artık 'ölmüştü'.
    Küresel kriz Keynes'in ölmediğini kanıtladı. Olanağı olan ve kriz nedeniyle ekonomileri küçülen gelişmiş ülkeler, kamu harcamalarını son gaz artırdılar, vergi indirimlerine gittiler. Keynes'in böyle durumlar için yazdığı reçete neredeyse harfiyen uygulandı.
    Fakat kamu harcamalarındaki bu artış, bu ülkelerin borçlarını da artırdı. Mesela avro bölgesinde 2008'den 2009'a kamu borcunun milli gelire oranı on puan yükseldi. Maliye politikasını sıkılaştırma taraflısı olan ve bu yolda adımlar atan Almanya'nın borç oranı aynı dönemde yüzde 66'dan yüzde 73'e çıktı.
    Bu durum, Keynes'in öldüğü konusunda ısrarlı olanlar için yeni bir 'hücum' fırsatı doğurdu. Özellikle Avrupa Birliği içinde son zamanlarda karşılaştıkları büyük sorunlar nedeniyle tüm dünyanın gündemine oturan ülkelerin üzerinden hücuma geçtiler. Kamu harcamalarındaki artışın sonu işte buydu; onlar zaten dememişler miydi? 'Yanlış' politikalardan bir an önce dönmek gerekiyordu. Türkçesi, acilen kamu harcamalarında frene basılması lazımdı.
    Avrupa Birliği'nde sorunlarla boğuşan ülkelerin bir kısmının, mesela Yunanistan'ın sorunları krizden çok önceden beri vardı. İtalya zaten 1980'lerin ortalarından beri borç şampiyonuydu. Bu ülkelerin bir kısmının, mesela İspanya'nın temel sorunu ise kamu maliyesi ile ilgili değildi. Olsundu, ne gamdı.
    Ben bu tartışmaları anlamakta zorlanıyorum. Bursaspor'un şampiyon olmasına sevinen, Gençlerbirliği şampiyon olsa daha da sevinecek bir Beşiktaşlı olarak, tek bir iktisat okuluna ait bir ekonomik reçetenin her koşul altında nasıl geçerli olacağının düşünüldüğünü anlamıyorum. Özellikle piyasanın 'her şeye kadir olduğu', bunca krize karşın 'işleyişine zinhar müdahale edilmemesi gerektiği' nasıl hala ileri sürülebiliyor, inanılır gibi değil.
    Bu köşeden şöyle görüyorum: 2001 krizinden sonraki koşullarda Türkiye için sığ biçimde yorumlandığında Keynes bizim için 'ölmüştü'. Oysa küresel kriz koşullarında uygulamamız gereken tam da Keynesci politikalardı; Keynes Türkiye için 'yaşıyordu'.
    'Sığ' biçimde dedim. Şu: Adamcağız; borcun uzaya sıçradığı, reel faizin uçuk-kaçık düzeylerde bulunduğu, ekonomiye duyulan güvenin yerlerde süründüğü bir ekonomide, küçülme yaşanıyorsa bile kamu harcamalarını artırın demedi ki. O reçete, uygulandığında ekonomiye duyulan güvenin sarsılmayacağı, aksine güçleneceği ülkeler için geçerli. Şu anda, mesela Almanya için geçerli (olabilir), ama Yunanistan için değil. Küresel krizin Türkiye'si için geçerli, ama 2001'in Türkiye'si için değil.

    Bu yazı 21.06.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır