Arşiv

  • Mayıs 2024 (2)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Altı maddelik ihracat politikası önermesi

    Fatih Özatay, Dr.20 Haziran 2010 - Okunma Sayısı: 911

    Bu köşede yer alan son iki yazı Avrupa Birliği'ndeki son gelişmelerin ihracatımızı olumsuz yönde etkilemesi ihtimalinden yola çıkıyordu.
    Özelde bu olasılığı azaltmak için, genelde de ihracatımızın ileride karşılaşabileceği benzer sorunlara karşı yapılabileceklerin neler olabileceği ile ilgiliydim. Devam ediyorum.
    Birincisi, maliye politikasının 2001 öncesine dönmeyeceğine dair herkese güvence verecek bir uygulama çerçevesi gerekiyor. Mevcut mali kural tasarısının, muhalefetin de görüşü alınarak özellikle denetim açısından güçlendirilmesi lazım.
    İkincisi, maliye politikasında atılacak bu güçlü çapayı dikkate alarak, Merkez Bankası uygulamakta olduğu enflasyon hedeflemesi rejiminde değişikliğe gidebilir. Yeni uygulamayı enflasyonun yüzde 5-6 civarına geldiği bir dönemde başlatabilir. Yeni uygulamada, eskiden dikkate aldığı iki değişkene enflasyon ve çıktı açığına- ek olarak liranın reel değerini de dikkate alır.
    Üçüncüsü, Merkez Bankası koşullar elverdiğince düzenli ihalelerle aldığı döviz miktarını artırabilir. Bunun için döviz arzının artma, talebinin de düşme eğiliminde olması gerekir. Diğer iki politikaya kıyasla, bu politika sınırlı bir şekilde uygulanabilir.
    Çünkü aldığı döviz karşılığı piyasaya çıkan para, Merkez Bankası'nın amaçlarıyla uyumsuz sonuçlar doğurmak eğilimi taşıyabilir.
    Dördüncüsü, Türkiye'nin artık kısa vadeli sermaye girişlerini caydırıcı uygulamalar konusunda düşünmesi ve iyice ölçüp biçtikten sonra uygulamaya koyması gerekiyor. Küresel kriz öncesindeki koşullarda bunu yapması pek mümkün değildi. Oysa şimdi ortam buna uygun; bu yola giden ülkeler büyük tepkilerle karşılaşmıyorlar. Hele böyle bir uygulamayı benzer ülkelerle koordine ederek yaparsak etkisi daha da güçlü olur. Dikkat edilirse tüm bu sıralananlar sonuçta paramızın reel değerinin alacağı değer ve bu değer etrafında gerçekleşebilecek oynaklık ile ilgili. Dolayısıyla dönüp dolaşıp rekabet gücümüzü tartışıyoruz. Oysa dış piyasalardaki rekabet gücümüzü etkileyen tek faktör paramızın reel değeri değil.          
    İşte burada iş şirketlerin önünü açacak yapısal reformlara geliyor. Bunları küresel kriz öncesinde bu sütunlarda çok tartıştık. İleride yeni tartışacağız. Genel geçer bir takım şeyler söylememek, daha sonra daha ayrıntılı ele almak için şimdilik geçiyorum. Ama sadece ihracat sorunumuza değil, daha önemli olarak yüksek işsizlik sorunumuza da yararlı olacak bir yapısal reform önceliğimiz olmalı.
    Beşincisi,  öncelikli yapısal reform olarak işgücümüzün beceri düzeyini yükseltmemiz gerekiyor. Hem okul çağındaki çocuklar, hem mevcut çalışanlar, hem de işsizler için bir eğitim atağı gerekiyor. Ortalama beceri düzeyimizi artırmalıyız. Bunu, özellikle işsizlikteki artışın baskısıyla yapan ve başarılı olan ülkeler var. Bu çerçevede bazı çalışmalar yapıldığı basına yansıdı; olumlu adımlar bunlar. Ama sadece ilk adımlar yeterli değil; topyekûn bir atağa ihtiyaç var. Bu atağı tasarlamayı uzmanlarına bırakalım; sadece onlara, bu alanda başarılı olmuş ülkelerin deneyimlerini mutlaka incelemelerini tavsiye edelim. Ek olarak, " Başarısız reformlar var mı?" ve "Neden başarısız olmuşlar?" gibi soruların yanıtlarını da araştırmalarını önerelim.
    Peki, böyle topyekûn bir eğitim atağı için gerekli olan kaynak nereden gelecek? İşte yine bildik temaya geri döndük: Türkiye'nin vergi gelirlerinin milli gelirine oranı OECD ülkeleri ile karşılaştırıldığında oldukça düşük bir düzeyde. Bunu hiç fazla iddialı olmadan birkaç puan artırmak bile böyle kapsamlı bir reform için gerekli kaynağı sağlar. Bunu yapabiliriz. Dahası, yapmalıyız. Bu da ekonomi politikası listemizdeki altıncı madde olsun.
    Bu yolla sadece işgücümüzün daha kaliteli mal ve hizmet üretmesi için gerekli olan beceri artırıcı reformların hayata geçirilmesi için gerekli kaynağı sağlamayacağız. Aynı zamanda Türkiye'nin tasarruf oranını yükselterek dışarıdan gelecek sermayeye olan gereksinimini azaltmış olacağız. Ayrıca paramızın reel değeri dış koşullardan daha az etkilenir hale gelecek

    Bu yazı 20.06.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır