Arşiv

  • Mayıs 2024 (2)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    İhracat, kur ve Merkez Bankası

    Fatih Özatay, Dr.17 Haziran 2010 - Okunma Sayısı: 1030

    Avrupa Birliği'ndeki gelişmelerin ihracatımızı olumsuz yönde etkilemesi ihtimalinin artmasından yola çıkarak ihracatımız için yapılabileceklerin neler olabileceği ile ilgiliydim. Bu açıdan ilk akla gelen para ve kur politikası olduğu için öncelikle onlara bakmakta yarar var. Dolayısıyla, ilk olarak kısa vadede yapılabilecekler üzerinde durmak istiyorum.
    Paramızın yabancı paralar karşısında değerli bir düzeyde olduğu herkesin malumu. Sanıyorum bu saptamada tartışılacak bir şey yok. Döviz kuru ihracatı etkileyen önemli değişkenlerden bir tanesi. Bir ülkenin parasının değerli olması, dışarıya satmaya çalıştığı malların yabancılar açısından pahalılaşması demek. Dolayısıyla, değerli para ihracat açısından bakılınca iyi bir şey değil. Bu saptamada da itiraz edilecek bir şey olduğunu sanmıyorum.
    Bir de şimdi avronun diğer para birimleri karşısında değer kaybetmesi olgusu var. Bu, avro karşısında zaten değerli olan paramızı daha da değerli kılıyor. Avro bölgesine yaptığımız ihracat bir de bu nedenle olumsuz yönde etkileniyor. Bu da konuyla ilgili herkesin üzerinde anlaştığı bir olgu.
    Avronun değer yitirmesine karşı elbette yapabileceğimiz bir şey yok. Peki, kendi paramızın değerlenmesine karşı bir şeyler yapabilir miyiz? Yukarıda belirttiğim noktalarda birleşen iktisatçılar işte bu sorunun yanıtında önemli ölçüde ayrışıyorlar. Kendi penceremden benim gördüğüm şu:
    Paramızın değerinin dalgalanma aralığını azaltarak döviz kurunu daha öngörülebilir hale getirmenin yapılabilirliği yok. Elbette döviz kurunun düzeyinin öngörülebilir olması iyi bir şey; ama bu durumu sürdürebilmek koşuluyla. Finansal piyasalar açısından çok çalkantılı bir dönemdeyiz. Bu çalkantı epeyce sürecek. Böyle bir ortamda kur politikasını değiştirmek, üstelik bu değişikliği esnekliği azaltmak yönünde yapmak hata olur.
    Bu çerçevede, 'döviz kurunu falanca düzeye çıkararak o civarda tutalım' benzeri önerileri yapılabilir politika alternatifleri arasından silmek gerekiyor.
    Kısa vadede yapılabilecek şu olabilir: Maliye politikasında uzun vadeli disiplinin geçerli olacağı inandırıcı bir yol haritası ortaya koyarak, Merkez Bankası'nın enflasyon hedeflemesini biraz daha esnekleştirmesinin önünü açmak. Şu: Enflasyonun yüzde 5 dolaylarında bir yerde kalacağına ikna olursa Merkez Bankası, rekabet gücümüzü de (döviz kurunun reel değerini de) dikkate alacak şekilde enflasyon hedeflemesi rejimini uygulayabilir. Bunun maliyeti, faiz hadlerinin biraz daha oynaklaşması olabilir; ama bu ayrı bir tartışma konusu.
    Merkez Bankası'nın bunu yapabilmesi için, sadece mali disiplinin koruncağından emin olması yetmez. Bu disiplinin nasıl sağlanacağı da onun için önemlidir. Mesela, 'sıkışınca' dolaylı vergiler artırılıp bazı önemli mal ve hizmetlerin fiyatları mı yükseltilecek? Merkez Bankası'nı rahatsız edecek bu tür uygulamaların hayata geçme olasılığını azaltmak gerekir. Bu çerçevede 'mali kural' önemli bir adım.Ancak, Mali Kural uygulamasını güçlendirmek gerekiyor. Konuyla ilgili olarak TEPAV'ın iki politika notu var web sayfasında. İlki Ümit Özlale, ikincisi de Emin Dedeoğlu tarafından kaleme alındılar. Bu raporlara kulak verilse iyi olur. Bu çerçevede, CHP milletvekili Faik Öztrak'ın iki önemli önerisi Seyfettin Gürsel'in salı günkü Referans'taki yazısında yer aldı: Birincisi, Mali Kural'a ilişkin denetimin Sayıştay tarafından yapılmaması. Gerekçesi sürecin çok ağır işleyecek olması. Bunun yerine Meclis'te özel bir takip komisyonu kurulması öneriliyor. İkinci olarak, TOKİ hesaplarının da kurala dahil edilmesi isteniliyor. Dolayısıyla, ana muhalefet partisi iki yapıcı ve önemli öneriyle mali kural uygulamasına destek çıkıyor. Demek ki bir anlaşma zemini var. Bu, olumlu yönde kullanılabilirse Merkez Bankası bir ölçüde rahatlayabilir.
    Peki, Merkez Bankası'nın daha fazla döviz alıp rezervlerini güçlendirmesi önerisine ne denir? Soruya birkaç soruyla 'yanıt' vereyim: Nereye kadar? Döviz karşılığında piyasaya çıkan likiditeyi Merkez Bankası geri çekmeye çalışırsa faizler ne olacak? Elbette, koşullar uygun olduğunda düzenli döviz alım miktarı artırılabilir. Ama başka sorunlar yaratmaması için bu artış çok da fazla olmayacaktır. Bu da tek başına bir işe yaramaz. Ancak, politika sepetinde çok küçük bir yer bulabilir kendine. Bu konuya yine döneceğim.

    Bu yazı 17.06.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır