Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    İhracatımızın önündeki sorunlar

    Fatih Özatay, Dr.14 Haziran 2010 - Okunma Sayısı: 1046

     

    Geride bıraktığımız hafta içinde Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın düzenlediği bir toplantıya katıldım. Kısıtlı sayıda bürokrat, ihracatçı ve akademisyenin katıldığı toplantıda tartışılması istenilen temel sorun avronun değer kaybının ihracatımızı kötü etkilemesinin önüne nasıl geçileceğiydi.
    İhracatımızın yarıya yakın kısmını Avrupa Birliği'ne (AB) yapıyoruz. AB'nin karşı karşıya olduğu ekonomik sorunlar ihracatımızı sadece avronun değer kaybı yoluyla etkilemiyor. AB ülkelerinin ekonomik toparlanma hızı da bizim açımızdan önemli. Gelirleri beklenildiği ölçüde yükselmezse, onlara sattığımız mal miktarı umduğumuz kadar artmayacak. Üçüncü ve diğer ikisine kıyasla daha dolaylı kalan bir olası etki kanalı var. AB'deki krizin derinleşmesi halinde şirketlerimizin ve bankalarımızın hem dış kaynak bulma iştahlarının, hem de olanaklarının azalacağını da dikkate almak gerekiyor.
    İlk iki etki, özellikle de gelir etkisi kriz derinleşmese de devreye girecek gibi görünüyor. Şöyle: Yüksek düzeye varan bütçe açıkları ve kamu borçları maliye politikasında frene basmak zorunluluğunu doğuruyor. Hedef, önce bu göstergelerdeki bozulmayı durdurmak, sonra da tersine çevirmek.
    Bunun için kamu harcamalarını azaltacaklar ve vergi gelirlerini artırmaya çalışacaklar. Bazı koşullar dışında bu tür politikaların uygulandığı ülkelerde iç talebin olumsuz yönde etkilenmesi beklenir. Perşembe günkü yazının başlığı "Uçan balık az mı görülür?" şeklindeydi. 'Uçan balık'tan kastedilen, bu tür politikaların iç talebi artırması. Ne yazık ki, o yazıda da bir miktar tartışıldığı gibi, mevcut koşullar altına uçan balık görme olasılığı pek fazla değil. Yani, önümüzdeki dönemde bu ülkelerin iç talep açısından canlı olmalarını beklememek gerekiyor. Bu, bizden daha az mal alacakları anlamına geliyor. Avronun nasıl bir yol izleyeceği hakkında ahkâm kesmek ise daha zor. Eğer mali disipline yönelik politikalar kamu borçlarının aksatılmadan ödeneceği yolunda güvence vermezse, avronun değer kaybının devam etmesini beklemek gerekir. Ama bu politikalar kamu borcunun aksatılmadan ödeneceği hakkındaki şüpheleri azaltsa bile yine de avro değer yitirmeye devam edebilir. Zira bu sonuca yol açan sorun ortada duruyor: Para politikasının tek merkezden yürütülmesine karşılık çok başlı ve birbiriyle uyumsuz maliye politikası. Üstelik çok başlılık sorununu azaltmak için konulan
    mali kuralların etrafından dolaşılıyor; inandırıcı bir şeffaflık ve denetim yok. Bunun nasıl sağlanacağı da belli değil.
    Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde önemli bir ihracat pazarımızda zorlanacağımız açık. Üstelik bu durum bazı sektörlerimizi diğerlerine kıyasla çok daha fazla etkileyecek; mesela otomotiv sektörü ve otomotiv yan sanayi. Peki, bu etkiyi azaltmak için ne yapılabilir?
    Önce şu saptamayı yapmak gerekiyor: Paramız değerli. Sadece ihracat açısından bakıldığında da değerli para iyi bir şey değil. Sanıyorum burada tartışılacak bir şey yok: Zira az önceki iki cümle malumun ilanından başka bir şey değil. Sorun bundan sonra, yani ne yapılabileceğinde başlıyor.
    Kolay bir çözüm yok: Yani, "Merkez Bankası kuru şu aralıkta tutsun", hele bu çalkantılı ortamın epey süreceği de dikkate alındığında, çözüm değil. Yapılabilir politikalar tasarlamak gerekiyor. Sorunu iki aşamalı ele almakta yarar var: Uzun vadede ihracatımızın karşılaştığı yapısal sorunlar için neler yapabiliriz?  Bunlar için uygulamaya koymaya karar verdiğimiz ekonomi politikalarını kamuoyuna anlatırken kısa vadede özellikle para ve kur politikası alanında yapabileceklerimiz neler? Tüm bunları ele alırken de geniş resme dikkat etmek gerekiyor: Yani istikrar ortamını bozmadan yapmak gerekiyor bunları. Gündem izin verirse bu soruların yanıtlarının peşine düşeceğim.

    Bu yazı 14.06.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır