Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Uçan balık az mı görülür?

    Fatih Özatay, Dr.10 Haziran 2010 - Okunma Sayısı: 795

    Daha önce bahsettim; ama ayrıntısına girmedim. Geçen eylül ayında Brüksel'deki bir düşünce kuruluşunun IMF ile düzenlediği ve katılımcı sayısının sınırlandırıldığı bir yuvarlak masa toplantısı yapıldı. IMF küresel krizde alınması gereken iç talebi artırıcı önlemler üzerine iki sunum yaptı. Bu tür önlemleri desteklediğini açıkladı. Ayrıca IMF Başkanı da bir değerlendirme yaptı.
    Toplantıdaki bazı Merkezi ve Doğu Avrupa akademisyenleri ve eski bürokratları (içlerinde Macaristan'dan gelenler de vardı) IMF'yi eleştirdiler: Mealen "Ne yapıyorsunuz? Bizim politikacılara böyle bir 'silah' verilir mi? Hemen harcama musluklarını açıp, bütçe dengelerini bozarlar" gibi şeyler söylediler. Tavsiye ettikleri, aksine mali disiplini sağlamak ve bu yolla ekonominin geleceğine duyulan güveni artırarak insanların bir süre sonra harcama yapabilecekleri bir ortam yaratmaktı.
    Uzun yıllar Türkiye masasında çalışan IMF'li tanıdıkların yanıtı ilginçti: Evet, mali disiplin sağlanarak büyümek mümkündü. Geçmişte bunun örnekleri de vardı. En son örnek ise Türkiye'de 2001 sonrasında uygulamaya konulan program sürecinde sağlanan yüksek büyümeydi. Ama şimdi (2009) durum değişikti. Orta vadeli mali dengeleri bozmadan iç talebi artırmak için olanakları olan devletlerin harcama yapmaları gerekiyordu. IMF Başkanı'nın bu eleştirilere verdiği yanıt daha da ilginçti: Evet, uçan balık görmek mümkündür; ama bu durumla çok seyrek karşılaşırsınız. 'Uçan balık' yerine 'ekonomide büyüme sağlayan sıkı maliye politikası' kullanarak da okuyabilirsiniz.   
    Öyle anlaşılıyor ki AB'nin özellikle Almanya kanadı bütçe disiplininden taviz vermek taraflısı değil. Bu konuda ne kadar hassas oldukları, Merkel'in son G-20 toplantısındaki tartışmalara kendi açılarından noktayı koymak için yaptığı "Büyüme kamu bütçesindeki bozulma pahasına sağlanamaz" mealindeki açıklamadan da belli. Geçmişte, bütçe açıklarının keskin biçimde azaltılmasıyla hızlı büyüme elde edilen çok sayıda ekonomik program var. Bunlar üzerine çok sayıda akademik çalışma yapıldı. Bu literatüre göre kamu harcamalarının kısılmasının ve vergi gelirlerinin artırılmasının ekonomik büyümeyi tetiklemesi için, her şeyden önce mali disiplinin keskin olması gerekiyor. İkincisi, maliye politikasındaki bu çarpıcı dönüşün risk algılamasını ortadan kaldırması için ortadaki risklerin ve beraberindeki güvensizliğin ana kaynağının bozuk maliye politikası olması gerekiyor. Bu çerçevede, çok yüksek kamu borcu, ekonomideki riskleri son derece yükseltip, reel faizi uçuk kaçık düzeylere getirdiyse, kamu borcunu keskin biçimde düşürecek bir mali disiplin, bu riskleri ortadan kaldırabiliyor.  Reel faiz hızla düşebiliyor.
    İç talep birden fazla yoldan artıyor: Hazine'nin borçlanma ihtiyacı azaldığından daha az tahvil satıyor. Böylelikle bankalar reel sektöre daha fazla kredi açma potansiyeline sahip oluyorlar. Bu ortamda artan güven ve azalan risk bankaların bu potansiyeli kullanmasına izin veriyor. Aynı ortam, önce ertelenmiş tüketim harcamalarını devreye girmesine yol açıyor, sonra da yatırımlar artıyor. Kredi talebi de artıyor. Dolayısıyla, söz konusu literatürün ulaştığı üçüncü sonuç şu: Tüketimin ve yatırımın artması için kredi sisteminin işler hale gelmesi gerekiyor.Peki, bu ortamda uçan balık görmek mümkün mü? Mali disiplin ile büyümeye pozitif katkıda bulunulabilir mi? Zor soru. Ama mesela Yunanistan'ın koşulları bu tür sonucu elde etmek için uygun: Borç çok yüksek, faiz yüksek, bütçe açığı çok fazla. Bu nedenle Yunanistan'a yönelik risk algılaması da çok fazla. İnandırıcı bir mali disiplin ve yüklü miktarda düşük faizli dış destek  riski azaltabilir, ekonomiye duyulan güveni artırabilirdi. 'Di'; çünkü birincisi program çok geç devreye girdi, ikincisi her şeyden önce programa kendi halkı inanmıyor.
    Aynı potansiyel Almanya ya da ne İtalya için var mı? Daha da zor sorular. Ama sözünü ettiğim literatürün bulguları eşliğinde, bu potansiyelin İtalya için çok daha fazla olduğunu belirtmek mümkün. Almanya için sanıyorum aynı şey söylenemez. Türkiye'den de bir örnek vereyim; daha açık olsun. 2001 krizinden sonra ekonomik büyümeyi sağlamak için mali disiplinden başka çaremiz yoktu. Buna karşın, 2008'in ikinci yarısı ve 2009'un ilk yarısı, ek bir mali disiplin ile bu olanak yoktu. Şüphesiz, şimdi Almanya, ya da 2008-2009'da Türkiye için mali disiplinle büyümeyi hızlandırma potansiyelinin olmaması, mali disiplinin önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Mali disiplini kalıcı biçimde bozarak büyüyen ve bunu sürekli kılan hiç ülke bilmiyorum ben. Burada söylenen, 'mali disiplini sağlayarak ekonomiye duyulan güveni artıracak ve bu yolla büyüyeceğiz' kanısının her zaman doğru olmadığı. Koşullara bağlı.

    Bu yazı 10.06.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır