Arşiv

  • Nisan 2024 (13)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Ortalık karışıyorken

    Fatih Özatay, Dr.03 Haziran 2010 - Okunma Sayısı: 851

    Ortalık yeniden karışma sinyalleri veriyor. Bu ortamda yaşadığımız son iki krizden ders çıkarmamızda yarar var. Ne yazık ki bu ders, ortalığın daha da karışması halinde, ekonomimiz için iyi şeyler ima etmiyor. Ders, şu sorunun yanıtında gizli: Küresel kriz öncesindeki ekonomik durumumuz, 2001 krizinden önceki durumumuza kıyasla çok daha iyi iken, küresel krizde işsizlik ve üretim açısından 2001 krizine kıyasla daha kötü bir performans gösterdik. Neden?
    Şüphesiz yerleşik söyleme pek uymuyor 'Neden?' sorusundan önce gelen saptamanın ikinci yarısı. Bize performansımızın pek de kötü olmadığı söylendi, hâlâ da söyleniyor. Ama rakamlar öyle söylemiyor. Bu krizde 2001'e kıyasla işsizlik çok daha yüksek bir düzeye çıktı (2002 sonunda yüzde 10.3 iken, 2009 sonunda yüzde 14). Bu krizde ekonomi dibe vurduğunda gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH), zirve değerine göre yüzde 13.4 oranında daha düşük bir değeri gösteriyordu. Oysa 2001'de bu oran yüzde 11.7 düzeyindeydi.
    Elbette kur, faiz, borsa ve benzeri değişkenlerdeki hareketlere değil de işsizlik ve gelir düzeyine bakacağız. Sonuçta geniş halk kesimlerini bunlar ilgilendiriyor. Tek başına işsizliğe bakmak da yeterli olabilirdi; orada durum daha vahim. 'Neden?' sorusundan önce gelen saptamada yer alan küresel krizden önceki ekonomik koşullarımızın 2001'dekinden önceye kıyasla çok daha iyi olduğu saptamasına hemen herkes katılıyor. Pazartesi günü bütçe performansına ilişkin değerleri verdim: 2007 sonu itibariyle (2008 alınsa da fark etmiyor) 2001'e kıyasla kamu borcu, bütçe açığı ve bütçeden faize ödemelerine ayrılan kısım çok daha düşük bir düzeydeydi. Yunanistan ve İspanya gibi ülkelerin karşılaştıkları sorunlar dikkate alındığında bunun ne kadar önemli olduğu hemen ortaya çıkıyor. Küresel kriz öncesinde yaşamsal bir alanda daha 2001'e kıyasla çok iyi durumdaydık: Bankacılık sektörümüz şu anda, ya da son kriz öncesinde, o zamanla kıyas bile kabul etmeyecek durumda. Ayrıntısına sanırım girmeye gerek yok.
    Peki, neden küresel krizden daha olumsuz etkilendik? Bugüne kadar bu köşede yer alan değerlendirmelerden öyle anlaşılıyor ki iki temel unsur bu sonuca yol açtı: İhracattaki azalma ve dış kaynak akışındaki keskin U-dönüşü. Bu krizde ihracat yaptığımız ülkelerin gelirleri düştüğü için ihracatımız hızla düştü.
    GSYH hesaplarında yer aldığı şekliyle, mal ve hizmet ihracatımızın reel değeri, 2008 sonuna gelindiğinde 2008'in ilk çeyreğindeki zirve değerine kıyasla yüzde 11.2 daha azdı. Bu tarihten sonra toparlanmaya başladı, ama 2009 sonunda hâlâ zirve değerinin altındaydı.
    Oysa mal ve hizmet ihracatımızın reel değeri, 2001 krizinde, kriz öncesi değerinin altına hiç düşmemişti. Ufak dalgalanmalar göstermekle birlikte hep yukarıya doğru hareket etmişti.
    İkinci neden yurtdışından gelen sermaye ile ilgili. Her iki krizde de önemli miktarda sermaye çıkışı oldu. Ama şu temel farklılık var iki kriz arasında: Kriz öncesi yurda gelen net yabancı kaynak miktarı ile kriz sırasında yurdu terk eden net kaynak miktarı arasındaki fark dikkate alındığında, yani net dış kaynak akışının yaptığı U-dönüşe bakıldığında, bu krizdeki dönüşün çok keskin olduğu görülüyor. İlerisi için hangi konulara odaklanmamız gerektiği hakkında önemli bilgiler veriyor bu analiz. Salt kendimizin kriz çıkarma olasılığını azaltmak yetmiyor: Bütçe disiplini, sağlam bankacılık sektörü, düşük enflasyon gibi unsurlar gerekli, ama yeterli değiller. Dışarıdan gelecek şoklara da duyarlılığımızı azaltmak gerekiyor. Bunun için, birincisi, ekonomimizin dış kaynak ihtiyacını en aza indirmemiz lazım. Bu, başka vesilelerle daha önce de yer aldı bu sütunda: İç tasarruf oranımızı artırmamız gerekiyor. Bunun kısa yolu kamu tasarrufunu artırmaktan geçiyor. Yüksek vergi oranlarına rağmen az vergi toplayabiliyoruz. Kayıt dışı ile mücadele etmeden bu sorunu çözmek mümkün değil gibi görünüyor. İkinci olarak da ihracat yaptığımız ülkeleri ve mal çeşidini artırmamız gerekiyor. Bunlar bundan sonra gerçekleşebilecek krizlere karşı olan kırılganlığımızı azaltmak için gerekiyor. Elbette yaşadığımız krizin mirası olan yüksek işsizliği azaltıcı politikalar ilk öncelik olmalı. Ama bu üçünün ortak bir paydasını bulmak da mümkün. Dışarısı yeniden karışma eğilimi gösteriyorken bunlara odaklanmakta sonsuz yarar var.

    Bu yazı 03.06.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır