Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Böyle mi olacaktı?

    Fatih Özatay, Dr.07 Ocak 2010 - Okunma Sayısı: 985

    Sanırım bir şarkının bir yerinde geçiyordu başlıktaki soru. 'Bir şarkı' ve de 'bir yer'; bayağı tanımlayıcı oldu! Milyonlarca şarkı sözü, milyonlarca sözcük; eh elbette birinde vardır böyle bir söz.
    Varsın tanımlayıcı olmasın, 'hicranlı' bir durumu anlatıyor ya, öyleyse olsun.

    Neydi 2001 krizi sonrası uygulamaya konulan programının sihirli sözcüğü? 'Mali disiplin'. Krizin hemen sonrasında önce yangının söndürülmesi ve soğutma işlemlerine girişilmesi, sonra da bir daha yangın çıkmamasını sağlayacak düzenlemelere gidilmesi gerekiyordu. Yangın söndürme ve soğutmadan kasıt maliye politikasına disiplin getirip bütçe açığının ve kamu borcunun azalma eğilime gireceğini göstermek ve uçuruma düşmekte olan bankacılık sektörünü oradan çekip çıkarmaktı. Sonrasında ise mali disiplinini kalıcı kılmak, bankacılık sektörünü koşar duruma getirmek ve bir daha böyle duruma Türkiye'nin düşmemesini sağlayacak radikal kurumsal düzenlemeleri yapmak kaçınılmazdı.

    Özellikle yangın söndürme ve bir ölçüde de soğutma süreci, açık ki acil eylem bekleyen bir süreç. Farklı bir ifadeyle, hastayı önce hemen ameliyat etmeniz gerekiyor. Ancak ondan sonra neden ameliyat gerektiren bir duruma düştüğünü sorgulamak ve bir daha o duruma düşmesini engelleyici önlemleri almak düşünülebilir.

    Mali disiplin çerçevesinde bakınca, ameliyat ya da yangın söndürme 'ne olursa olsun' bütçe açığını kontrol altına almak ve azaltmak anlamına geliyor. Bunu bir an önce yapmalısınız ki 'bu iş sürdürülemez' kaygıları azalsın. Ancak böyle yaparak, uçuk-kaçık düzeye çıkan faizleri indirmek, döviz kurundaki delice artış eğilimini tersine çevirmek ve biraz olsun insanlarınıza ilerisine ilişkin güven verebilmek mümkün olur.

    Kriz sonrasında 'ne olursa olsun' diye kamu gelirleri en kısa yoldan nasıl artırılabilirse o yollardan artırılmaya çalışılıyordu. Aynı düşünce biçimi harcama kısıcı önlemler için de geçerliydi. Tütüne ve alkol ürünlerine, haberleşmeye, petrol ürünlerine ve benzerlerine ek vergi hep bu nedenle gündeme geldi. Yüksek gelirliyle yoksulu aynı derecede etkiliyormuş, dikkate alınmadı; zira yangın büyümekteydi.

    Oysa biliyoruz ki mali disiplinin de bir 'kalitesi' var. O disiplini nasıl sağladığınız önemli. Dahası, o disiplini kalıcı kılacak şekilde sağlayıp sağlamadığınız da önemli. Aynı kamu geliri düzeyine, ya da aynı kamu harcaması düzeyine farklı yollardan ulaşabilirsiniz. Yangın ve soğutma dönemi geçtikten sonra, eğer o yol 'yol' değilse o yolu terk etmeniz gerekir. Daha güvenli bir yol seçmeniz doğru olur.

    2001 krizi sonrası uygulamaya konulan programda önceden tasarlanan da buydu. Bu nedenle, 'güvenli yola' geçmek için sosyal güvenlik sisteminin yeniden düzenlenmesi, vergi reformu, gelir idaresinin yeniden yapılandırılması gibi konular üzerinde çalışmak ve sonuç almak planlandı. Bir kısmı gerçekleştirildi de.

    Ancak krizin üzerinden neredeyse on yıl geçti. Geldiğimiz noktaya bir bakın: Bütçemize disiplin getirmek için yine kalıcı olmayan (olmaması gereken) önlemlere sarılıyoruz. Dikkat: Bu geldiğimiz noktada bu önlemler gereksiz demiyorum. Bu önlemleri almak zorunda kalmak anlamsız geliyor bana. Türkiye vergi gelirlerini vergi oranlarını artırmadan, vergi alınan kişi sayısını artıracak şekilde gerçekleştirecek bir reforma mesela 2006'da başlamış olsaydı, şimdi bu tür 'arkaik' önlemlere gerek kalır mıydı? Son kararlara temelde itiraz etmemiz gereken işte bu nokta.

    Bu yazı 07.01.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır