Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Başlangıç koşulları çok farklı

    Fatih Özatay, Dr.31 Mayıs 2010 - Okunma Sayısı: 1017

     

    Dün bu köşede, iki krize ilişkin bugüne değin yaptığım karşılaştırmaların özet sonuçları vardı. Bu karşılaştırmalar kriz sırasında ve krizden sonra olan bitene ilişkindi. Bugün her  iki krizden önceki koşullara bakmak istiyorum. Nihai değerlendirmeyi, anlaşılan birkaç yazı sonra yapabileceğim.
    Başlangıç koşulları derken 2001 krizi için 2000 yılına, küresel kriz için de 2007 yılına bakacağım. Tek bir yıla saplanıp kalmamak için 2001 ve 2008'i de işin içine sokacağım. 2001 krizi ile küresel kriz arasında başlangıç koşulları açısından iki temel alanda
    farklılık var. Bu farklılıklar maliye politikası ve finansal sektöre ilişkin farklılıklar.
    Karşılaştırma yapılırken dikkate alınması gereken bir önemli nokta var; şu: Şimdi kullandığımız milli gelir verileri mart 2008'de ilk defa günışığına çıktı. 2007 yılının bütçe gerçekleşmeleri belli olduğunda, dolayısıyla, yeni milli gelir verilerini kullanarak 2007 yılının değerlendirmesini yapmak mümkün oldu. Oysa daha önceki yıllardaki değerlendirmeyi eski seriye göre yapıyorduk. Yeni milli gelir serisi eskiden kullanılana kıyasla her yıl milli gelirimizin yaklaşık yüzde 30 daha yüksek olduğunu gösteriyor.
    Bu durumda, mesela, 2000 yılındaki bütçe açığının milli gelire oranı eski verilerle yüzde 10.3 düzeyindeyken, yeni verilerle çok daha düşük bir düzeyde; yüzde 7.9 oluyor. Bu yazıda karşılaştırmayı yeni milli gelir verileri ile yapacağım. Oysa özellikle maliye politikasına ilişkin göstergeler bekleyişleri ve dolayısıyla ekonomiye duyulan güveni derinden etkiliyerek risk primini belirliyorlar. 2001 öncesinde ve hemen sonrasındaki psikolojiyi belirleyenin, eski milli gelire kıyasla ölçülen yüksek bütçe açıklarının olduğunu belirteyim.
    Yeni milli gelir kullanılsa bile yargı değişmiyor: 2001 öncesindeki yıllarda maliye politikası çok bozuk. Birkaç istisna yıl dışarıda tutulduğunda bu yargı tüm 1990'lar için geçerli. Tablo 1'de maliye politikasına ilişkin dört önemli gösterge var: Bütçe açığı, bütçeden yapılan faiz ödemeleri, kamu borcunun ortalama vadesi ve kamunun toplam borcu. Tabloda vade dışındaki değişkenler GSYH'ye yüzde oran olarak yer alıyorlar, vade ise ay cinsinden.
    Merkezi hükümetin bütçe açığının milli gelire oranı 2000 yılında 2007'ye kıyasla tam beş kat fazla. 2001 ve 2008'i de katarsak analize, durum 2001 krizi aleyhine iyice kötüleşiyor. 2001'deki açık 6.6 kat daha yüksek! 2001 krizi öncesi maliye politikasındaki bozukluğun simgelerinden biri de bütçe gelirlerinin çok önemli bir kısmının alınan borçların faizine gitmesiydi. Tabloda bütçe gelirlerine oran olarak yer almıyor, ama faiz harcamalarının yüksekliği hemen ortaya çıkıyor.
    Keza 2001 krizi öncesindeki borçlanma vadesi oldukça kısa. Vadenin kısalığının önemi şurada. Eğer işler kötüye gidiyorsa tasarruf sahiplerinin algıaldıkları riskler yükseliyor. Devlete bu nedenle borç vermekte nazlanıyorlar. Borç verenler hem daha yüksek faiz istiyorlar, hem de bir an önce verdikleri borcu geri almak. Öte yandan böyle bir ortamda borç vermek istemeyen sayısı da artıyor. Ama, devletin bütçe açıkları sürüyor. Yani borçlanmaya ihtiyacı var. Vade kısaldıkça giderek artan sıklıkta borçlanmak zorunda kalıyor. Bu daha fazla faiz yüküne katlanmak demek. "İhtiyacım kadar borçlanabilecek miyim?" şeklinde bir kalp çarpıntısı da cabası.
    2001 yılındaki kamu borcu tabloda yer alan diğer yıllardaki borçtan çok daha yüksek. Diğer yıllardakiler ise aynı düzeyde. Ama bu yanıltıcı. Çünkü bu tür borç verileri o dönemdeki borcu gösteriyor. Bir dönemdeki borç kadar, kamunun verdiği açık ya da örtük garantiler de önemli. Mesela küresel kriz sırasında gelişmiş ülkelerin önemli bir kısmı özel bankaları kurtarmak zorunda kaldılar. Bu çerçevede bankalara verilmiş olan üstü örtük devlet garantileri devreye girdi.
    Kurtarma operasyonları bu ülkelerin kamu borcunu bir yılda büyük miktarda sıçrattı.
    Bu çerçevede, bizim 2000'deki kamu borcumuz tabloda görülenden çok daha fazla. Zaten 2001'deki sıçramanın temel nedeni banka kurtarma operasyonu. Bu durum dikkate alındığında, 2001 krizi öncesindeki kamu borcunun küresel krizden önceki döneme kıyasla çok daha fazla olduğu hemen ortaya çıkıyor. Burada akla gelecek doğal soru şu: Kamu yine böyle bir kurtarma operasyonu ile karşı karşıya kalırsa, borcumuz yine artmaz mı? Bu durumda iki kriz arasında kamu borcu açısından az önce belirttilen fark ortadan kalkmaz mı? Elbette haklı bir soru; ama yanıtı 'hayır' şeklinde.
    Böyle bir risk yok ortada. Bu, bizi bankacılık sektörümüzün verilerine getiriyor. O da dizinin bir sonraki yazısına kalsın.
    Tablo 1: Maliye politikası göstergeleri (GSYH'nin yüzdesi)  
    2000 2001 2007 2008
    Bütçe açığı 7.9 11.9 1.6 1.8
    Faiz harcamaları 12.3 17.1 5.8 5.3
    Borcun vadesi (ay) 14.0 4.9 34.0 31.7
    Kamu borcu 38.2 75.0 39.4 39.5

    Bu yazı 31.05.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır