Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Üçüncü 'geleneksel' pazar yazısı

    Fatih Özatay, Dr.17 Ocak 2010 - Okunma Sayısı: 1103

    Madem 'geleneksel', bari 'birinci geleneksel' değil de 'üçüncü geleneksel' olsun, olsun da 'geleneksel' sözcüğüne ayıp olmasın. Küresel krizle birlikte iktisat teorisine yine önde gelen iktisatçılar tarafından getirilen eleştiriler had safhaya çıktı. Bir süredir bu konuyu ele alıyorum; 'pazar yazısı' yazmak gibi bir adetim yoktu, artık olacağa benziyor. En azından bir süre... Bu da bir 'pazar yazısı'.

    Akerlof ve Shiller'in yeni kitaplarından söz etmiştim. İkisi de çok tanınmış iktisatçılar
    arasında. İlk yazarın bir de Nobel ödülü var. 'Animal Spirits' üst başlıklı kitabın alt başlığı 'İnsan Psikolojisi Ekonomiyi Nasıl Yönlendiriyor ve Küresel Kapitalizm Açısından Neden Önemli?' (Princeton Üniversitesi yayını) biçimindeydi. Üst başlığın tercümesi zor; yazarlar, 'animal spirits'i 'fikirler ve duygular' olarak tanımlıyorlar.

    Belirsizlik ve muğlaklık karşısında insan davranışları farklı uçlara gidebiliyor. Bazen hiçbir şey yapmıyor, bazen de coşkulu bir eylem içine girebiliyorlar. Bu deyimi iktisat kuramına ilk sokan bildiğim kadarıyla ünlü iktisatçı Keynes. İnsanların fikirlerini, duygularını, tutkularını nasıl yönlendirdiklerini anlamadan ekonomilerin işleyiş biçimlerini anlayamayacağımızı ve dolayısıyla reçete sunmayacağımızı belirtiyor yazarlar.

    1970'lerden itibaren o zamana kadar yaygın olan Keynesci iktisata getirilen yoğun eleştiriler yeni bir iktisat okulunun doğmasına yol açtı. Kökleri Keynes öncesi döneme klasiklere dayanan bu okulu yeni klasikler olarak adlandırabiliriz. Çok gelişmiş matematiksel ve istatistiksel modeller kullanıyorlar. Yerleşik iktisat kuramına damgalarını vurduklarını belirtmek yanlış olmaz. Elbette yeni klasiklerin dışında düşünen, hatta son zamanlarda yaptıkları çalışmalarla Nobel ödülüne layık görülen iktisatçılar da var. Burada belirtilen sadece bu okulun ana akımı temsil ettiği ve araştırma ajandasını büyük ölçüde onların belirlediği gerçeği.

    Özünde serbest piyasaya dayanıyor yerleşik iktisat teorisi. Serbest piyasanın
    kurallarına göre çalışan bir ekonomi dengeye kendisi gidebiliyor. Zira bu ekonomilerde ekonomik birimler (tüketiciler, şirketler) kendi çıkarlarının peşinde koşuyorlar ve bu işi yaparken akılcı davranıyorlar. Yani, duygularına ve tutkularına göre asla davranmıyorlar.

    Bu nedenle devletin herhangi bir ekonomi müdahalesine gerek olmadığı
    düşünülüyor. Örnek: Küresel kriz nedeniyle piyasa ekonomilerinde işsizlik zıpladı. Ne gam; yerleşik kuram, ekonomi politikası yapanların bir şeye karışmamalarını, ekonominin kendi işleyişi içinde işsizliğin düşerek doğal düzeyine inmesini beklemelerini öğütlüyor.

    Tersine, devletin müdahale etmesi halinde işlerin kötüye gideceğini ileri sürüyorlar.  
    Akerlof ve Shiller bu görüşü eleştiriyorlar. İnsanların ekonomik karar alırken her zaman çıkarlarının peşinde koşmadıklarını, duygularına, tutkularına, ortada dolaşan hurafelere göre de karar aldıklarını ileri sürüyorlar. "Aman konut fiyatları da ne kadar hızlı artıyor. Zaman geçirmeden kredi alıp bir ev alalım, zaten konut alan hiçbir zaman zararlı çıkmaz." tevatürü yaygınlaşıyorsa mesela konut talebi artıyor. Konut fiyatları yükseliyor. Açılan konut kredisi miktarı artıyor. Konut kredileri paketlenerek kredi açan kurumların bilançolarından çıkarılıyor. Risk ondan buna, bundan da şuna geçiyor. Risk sizde olmayınca, ama açtığınız krediden de komisyon aldıkça bu sefer krediyi satacak 'akıllı' arıyorsunuz. Kredi değeri olmayanlara da kredi açıyorsunuz. Konut fiyatları daha da artıyor. Tevatür daha da güç kazanıyor ve yaygınlaşıyor. Tekrar konut talebi artıyor ve konut fiyatları yükseliyor... Ama konut fiyatlarının sürekli artamayacağı akla gelmiyor.
    Bu anlamda akılcı olmayan, sadece tevatüre dayanan bir karar alma biçimi egemen oluyor.

    Davranışsal iktisat diye de bir akım var. Bu akım psikolojiden de yararlanarak çeşitli deneyler yapıyor ve ekonomik birimlerin karar alma biçimlerini inceliyor. Yazarlar bu deneylerden bazı örnekler veriyorlar. Mesela günlerce yoğun kar yağan bir bölgeyi ele alın. Bu bölgede kar küremek için kullanılan küreklere olan talep de sıçrıyor elbette. Deneklere bu küreklerin satış fiyatlarının artırılması hakkındaki görüşleri soruluyor. Denekler büyük çoğunlukla fiyat artışının 'adil' olmayacağını belirtiyorlar. Bu da akılcı ve kendi çıkarlarının peşinde koşan bir karar alma biçimi değil.

    Yazarların iddiası ekonomik birimlerin akılcı karar almadıkları değil. Söyledikleri, insanların her zaman böyle davranmayacakları, kimi zaman da ekonomi dışı güdülerle karar alacakları. Ekonomi kuramının bu davranış biçimini dikkate alarak yeniden oluşturulması gerektiğini iddia ediyorlar. Bu iddialarını güçlendirmek için kitaplarının ikinci bölümünde ekonomiyle ilgili önemli sekiz soru soruyor (Mesela: Neden iş bulamayan insanlar var? Neden ekonomiler durgunluğa sürükleniyor?) ve bu soruların ancak akılcı ve çıkarcı davranış kalıbının dışına çıkılarak yanıtlanabileceklerini belirtiyorlar.

    Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
    Okuduktan sonra bir de eleştirisine bakmakta yarar var. Şubat ve mart ayında Oxford Üniversitesi yayınlarından tam da aynı konuda iki ayrı kitabı çıkacak olan R. Farmer kendi web sayfasına bir eleştiri yazısı koymuş. Farmer da iktisat kuramının tümden değişmesi gerektiği kanısında. Ama Akerlof ve Shillerin 'çok ileri' gittiklerini söylüyor. Farmer'ın yirmi yıl önce yeni klasiklerle aynı teknikleri kullanarak, ama yeni klasik akımın dışına çıkarak 'inançların-düşüncelerin' ekonomilerde önemli dinamik hareketler yaratabileceğini ilk inceleyenler arasında olduğunu ve bu konuda bir kitap da yayınladığını belirteyim. Sürdüreceğim; bir başka (dördüncü) 'geleneksel pazar yazımda'...

    Bu yazı 17.01.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır