Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Nihayet asıl gündeme dönülüyor

    Fatih Özatay, Dr.24 Mayıs 2010 - Okunma Sayısı: 1165

    Tarihi CHP kurultayında Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı etkili konuşmada üzerinde ağırlıkla durulan konulardan biri Türkiye'de işsizliğin geldiği yüksek düzeydi. Ekonomi gündeminin zaten baş köşesinde olması gerekiyor bu temel sorunun. Öyle anlaşılıyor ki bundan sonra siyaset gündeminin de en önemli tartışma konularından biri olacak. Olması gerektiği gibi.
    Bugün işsizlikteki son gelişmelere gelin bir kez daha bakalım ve önemli bazı noktaların altını çizmeye çalışalım. Birinci önemli nokta apaçık olan bir gerçek. Şu: İşsizlik oranı hiç olmadığı kadar yüksek Türkiye'de. İşsizlik oranımız 1995-2000 döneminde yüzde 6.5-7.7 aralığında salınmıştı. 2001 krizi ile birlikte işsizlik oranı bir üst platoya sıçradı ve 2002-2007 ortalaması yüzde 10.5 oldu. Üstelik bu dönemde işsizlik oranı pek oynamadı; en fazla yüzde 10.8, en düşük yüzde 10.2 düzeyinde gerçekleşti. Küresel kriz sonrası bu sefer çok daha yüksek bir düzeye sıçradı işsizlik oranımız: 2009 yılında yüzde 14 oldu (Grafik 1).
    Son aylarda üretimdeki kıpırdanmayla birlikte işsizlik oranı azalmaya başladı. Son açıklanan veri şubat dönemine ait: Yüzde 14.4 olmuş işsizlik oranı. Bir yıl öncesine kıyasla 1.7 puan azalma var. Elbette olumlu bir gelişme. Ancak unutmamak gerekiyor; işsizlik oranı 2008'in aynı döneminde yüzde 11.9 düzeyindeydi. Farklı bir ifadeyle, iki yıl öncesine kıyasla 2.5 puan daha yüksek 2010'un şubat dönemindeki işsizlik oranı. Bu gelişmeleri daha iyi görebilmek için TÜİK'in yayınladığı mevsimlik hareketlerinden arındırılmış işsizlik oranlarına bakmak gerekiyor. Grafik 2 bu işi yapıyor. Gerçekten de son birkaç aydaki iyileşmeye karşın, kriz öncesine kıyasla çok yüksek düzeyde işsizlik oranı. Bu da ikinci önemli nokta.
    Üçüncü şu: İşgücüne katılım oranı oldukça düşük düzeyde. Bu, özellikle kadınların çalışma hayatına olağanüstü düşük düzeydeki katılımından kaynaklanıyor. İşgücüne katılım, yani çalışma yaşında olup da çalışmak isteyen kişilerin çalışma yaşındaki kişilere oranı, 'normal' ekonomilerdeki düzeye yakın bir yerde olsaydı işsizlik oranımız çok daha yüksek olacaktı. Çok basit bir hesap: Erkeklerin işgücüne katılım oranları yüzde 70.5, kadınların ise yüzde 26. Bu nedenle toplam işgücüne katılım oranı sadece yüzde 47.9. Bu oran gelişmiş ülkelerde çok daha yüksek. Hadi onlar kadar olmasın, ama mesela yüzde 55 düzeyinde olsaydı işgücüne katılım oranı, şu andaki işsizlik oranımız yüzde 25 olacaktı.
    Bu sanal bir hesap da değil. Şöyle: Türkiye'nin özellikle gelişmiş ülkeler ile karşılaştırıldığında en büyük avantajlarının başında nüfusunun genç olmasının geldiği belirtiliyor. Mesela AB ülkeleri yaşlanıyorken, dolayısıyla çalışma yaşında olan kişi sayısı aşınıyorken, bizimki yeni katılımlarla artıyor. İşgücü bir üretim faktörü olduğuna göre, bu gerçekten Türkiye'nin avantajı. Ama iki koşulla: Birincisi, çalışma yaşındakilerin çalışmak isteyip işgücüne katılmaları gerekiyor. İkincisi, işgücüne katılanların üretime katkıda bulunmaları için, yani bu avantajın hayata geçmesi için, iş bulmaları gerekiyor. Dolayısıyla, bu koşullardan ilki gerçekleştiğinde (kadınların işgücüne katılımı arttığında) işsizlik oranımızın arttığına şahit olabiliriz. Yok, bu koşul gerçekleşmiyorsa, gelişmiş ülkelere kıyasla ortada pek de bir avantajımız olduğu söylenemez.
    Dördüncü önemli nokta şu: Tarımda çalışan sayısı önemli miktarda azalsa bile tarımsal üretimimizin düşmeyeceğini söyleyebiliriz. Tarımda çalışanların bir kısmı sadece çalışıyor görünüyorlar. İstihdam koşulları olumluya döndükçe, tarımdan çıkıp diğer sektörlerde çalışmak isteyeceklerini rahatlıkla düşünebiliriz. Diğer bir ifade ile yeni yaratılan işlerin bir kısmı işsizliğin azalmasını sağlamayacak. Tarımda çalışır gibi görünen kişilerin bir kısmı bu sektörlerde çalışmaya başlayacak. 2009 yılında tarım dışı işsizlik oranımızın yüzde 17.4 düzeyinde olduğunu hatırlatayım: Yukarıda verdiğim genel işsizlik oranımızdan 3.4 puan daha yüksek.
    Yazının başından beri sıraladığım önemli noktalar aslında 'kaba' noktalar. İşsizliğin aslında göründüğünden de önemli bir sorun olduğunu ortaya koyuyorlar. İşsizlikle mücadele için elbette bu genel doğruların ötesine geçmek gerekiyor. Özellikle işgücü piyasasındaki koşullara bakmak lazım. Hemen bundan sonraki yazıda olmasa bile, ileride, bu köşenin gündeminde bu konular özel bir yer tutacak. 



    Grafik 1: İşsizlik oranının gelişimi (%, 1995-2009)



    Grafik 2: Mevsimlik hareketlerinden arındırılmış işsizlik oranının gelişimi (%, 2005 ocak  2010 şubat)

    Bu yazı 24.05.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır