Arşiv

  • Mayıs 2024 (1)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Dövizle borçlan, likiditeyi önle

    Fatih Özatay, Dr.25 Ocak 2010 - Okunma Sayısı: 883

    Başka bir şey düşünürken insan okuduğunu pek de anlamıyor. En azından benim için öyle. Bu sıralar hayat biraz yoğun geçiyor; yine başka bir şeylere dalmışken okumuşumdur herhalde diye düşünmeye başlamıştım ki öyle değilmiş. Cuma gününün gazetelerine tekrar baktım; aklımda kalanda bir yanlışlık yokmuş.

    Dünya'nın birinci sayfasındaki başlık şöyle: "IMF olursa, Hazine dövizle borçlansın". Bu arada 'UPF' ya fa 'FMI' kısaltmalarını kullanmayıp o meşum kısaltmaya yer vermek zorunda kaldığım için özür dilerim, kabahat benim değil ama; haberden alıntı yapıyorum, habere sadık kalmak gerekir. NeyseÖ Haberin ayrıntısı ikinci sayfada; orada "dövizle borçlan, likiditeyi önle" başlığı var.

    Habere konu olan öneri TİM Başkanı'ndan gelmiş. Bu köşe açısından önerinin 'kimden' geldiği değil, özü önemli. Bu 'öz' çok tehlikeli ve bu nedenle öneriyi değerlendirmek istiyorum bugün.

    'Birilerinin dediği gibi' benzeri bir garabet ifade tarzı kullanmamak için, bu nedenle bu öneriyi kimin yaptığını belirtmek zorunda kaldım.

    Adem ile Havva'nın cennette yasak meyveyi yemeleri 'ilk günah' olarak biliniyor. İktisat yazınında bu terim ilk defa 1999'da bir çalışmada kullanıldı. Bir ülkenin 'kötü sicili' nedeniyle kendi parası cinsinden borçlanamaması durumunu anlatıyor. Bize hiç yabancı değil, Latinlere de. Uzunca süre yüksek enflasyonla yaşayan ülkelerde, başkalarının bastığı para, yerli paraya tercih ediliyor. Üstelik kendi vatandaşlarınca. Bu ülkelerin hazineleri de yabancı para cinsinden borçlanmak zorunda kalıyorlar.

    'Zorunda kalıyorlar'a dikkat. Zorunda kalmak ortada sevimsiz bir durum olduğunu gösteriyor. Bu 'günahkar' ülkeler 'tövbe etmedikçe' sevimsiz durum devam ediyor. Şu ya da bu nedenle döviz kuru sıçradığında bu ülkelerin hazineleri iflasın eşiğine geliyorlar. Borçlarının yerli para cinsinden değeri büyük ölçüde artıyor. Oysa bu ülkelerin hazinelerinin topladıkları gelirler yerli para cinsinden. Dolayısıyla hazinelerin borçları ile gelirleri arasındaki fark uçuk kaçık düzeylere çıkıyor. O ekonomiler 'batak' duruma düşüyor. İşin ilginci, bu ülkeler 'tövbe etseler' de bu sevimsiz durum hemen düzelmiyor. Uzunca bir süre, başka ülkelerin bastığı paralar o ülkelerde kullanılıyor.
    İstikrarsızlıklar, finansal krizler ve enflasyon gibi konularda uzmanlaşmış iktisatçılar, dolayısıyla 'öcü' gibi korkarlar döviz cinsinden borçlanılmak 'zorunda kalınmasından'.

    Unutmayalım 2001'de patlak veren krizimize giden süreçte başrolde zayıf bankacılık sektörümüz vardı. Bankacılık sektörümüzdeki temel zayıflıklardan biri de döviz cinsinden borçların döviz cinsinden alacaklara göre çok daha fazla olmasıydı.

    2002 sonunda kamu kesiminin net borcunun yüzde 58'i döviz cinsindendi. Bu oran 2008 sonunda yüzde 10.2'ye kadar düştü. Bu çok sağlıklı bir gelişme. Küresel kriz bir kez daha gösterdi ki piyasa ekonomilerinin başına her an bir şeyler gelebiliyor. Bunu unutmayalım. Küresel finansal sistemde risklerin tümüyle ortadan kalkmadığını da hatırlayalım. 2001'de yaşadığımız krizi de aklımızda tutalım.
    Sorular şunlar bu durumda: Hazinemiz bir 'beladan' kurtulmak üzereyken, neden durup dururken bir daha 'belaya' bulaşsın? Kurun ileride sıçramayacağının bir garantisi mi var?

    Bu yazı 25.01.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır