Arşiv

  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Neden kalıplarla düşünüyor çoğu iktisatçı?

    Fatih Özatay, Dr.31 Ocak 2010 - Okunma Sayısı: 905

     

    'Çok zor' bir soruyla yazıya başlayayım: Kilogramı 5 lira olan portakalın biriminin lira karşılığını 'kilogramı 5 lira olan' yerine daha kısaca nasıl ifade edersiniz? Herhalde şöyle: 5 lira/kg. Arsaysa bin lira/metrekare. Hadi biraz daha bilimsel gidelim: Hız için metre/saniye, basınç için mesela Newton/metrekare.
    Ciddi iktisat bölümlerinde makroiktisat derslerinin ikinci sınıf düzeyinde olanlarında okutulan birkaç kitaptan biri, MIT profesörlerinden Blanchard'ın makroiktisat kitabı. Bizim üniversitede de o kitabı okutuyoruz. Son baskısında kitabın 'açık ekonomi' kısmında bir değişiklik yapmış Blanchard. Şu: Döviz kurunun tanımını değiştirmiş. Eski baskılarda ki kendisi Fransız kökenli olduğundan olacak, daha çok Avrupalıların kullandığı gibi kullanıyordu kuru: Kurdaki artış yerli paranın yabancı para birimleri karşısında değer kaybettiğini gösteriyordu. Farklı bir ifadeyle, eski baskıda döviz kuru bir doların kaç lira olduğunu ifade ediyordu.
    Yeni baskıda ise, kurdaki artış yerli paranın yabancı para birimleri karşısında değer kazandığını gösteriyor. Yani, bir liranın kaç dolar olduğunu ifade ediyor artık kur. Daha çok Amerikalılar kullanıyor bu tanımı. Zaten
    ABD'de kitabını derslerinde kullanan çok sayıda profesörden gelen yoğun istekler üzerine gitmiş bu değişikliğe Blanchard.
    İktisat eğitimi almaya başladığımdan beri kafamı en çok karıştıran alanlardan biridir bu. İnternetin icat edilmediği, dolayısıyla akademik çalışmaların öyle elinizin altında olmadığı ve kolaylıkla da ulaşılır olmadığı dönemleri düşünün. Şimdi bu ortamda güzel bir akademik kitap bulduğunuzu hayal edin. Okumaya başladınız
    ve birkaç sayfa sonra döviz kurunun alışık olduğunuzun tam tersi biçimde tanımlandığını fark ettiniz. Karmakarışık oluyor kafanız: Neydi şimdi, hay Allah, yerli para değer mi kazandı, peki öyleyse ihracat neden arttı, yok ya yerli para değer kaybetmişti çünkü kur düşmüştü, ama tersi değil miydi?
    En azından ben karıştırıyorum. Çok önceleri bir tür 'öğrenme bozukluğum' olduğunu fark ettim: Mesela birisinin ismini İskender olarak biliyorum, düzeltiyor; meğerse Ertuğrul'muş. Ama ondan sonra yok İskender'di, hayır 'Ertuğrul'du, hep karıştırırım. Ya da ortaokulda matematikte, İngilizce çift sayı 'even' ile tek sayı 'odd' hep karışıklığa neden olurdu bende. Bu tür öğrenmemeye karşı zamanla bir çözüm geliştirdim: Mesela adının İskender ya da Ertuğrul olduğunu bildiğim, ama hangisi olduğunu hep karıştırdığım kişi için, 'eski Beşiktaşlı futbolcu şimdi Bursaspor'un antrenörü ile aynı isme sahip kişi' tanımlamasını yerleştiriyorum zihnime. Ya da İngilizce çift sayı için 'adında iki tane sesli harf' olan çifttir (yani even) diyorum. Biraz meşakkatli oluyor, zihninizde basit bir algoritma çalıştırmak gerekiyor, ama olsun; hata sayınızı en aza indiriyorsunuz.
    Döviz kuru için hayatımı kolaylaştırıcı bir şey bulamadım. Bu nedenle Blanchard'ın kitabını okuturken açık ekonomi bölümüne kadar yeni baskıdan gidiyorum, açık ekonomiye geçince ise eski baskıya geçiyorum. Öğrencileri de uyarıyorum.
    Soru şu şimdi: İktisatçılar neden kuru tanımlarken yanına birimini de yazmazlar? Ve neden bu bir standart oluşturmaz? Dolar ile lira arasındaki kurun tanımlandığı ve kurun geçtiği bölümlerde bilsek ki 'E lira/dolar', anlayacağız ki bir dolar 'E' kadar liraya eşitmiş. 'E' 5 iken 10'a çıkıyorsa bir dolarla daha fazla lira alabiliyorum.  Demek ki dolar değer kazanıyor, lira da kaybediyor.
    Fen bilimlerinde bir problem çözerken birimleri yazmak her zaman işe yarar.
    Hata yapma olasılığınızı azaltır. İki ayrı değişkeni çarptınız bir sonuç buldunuz, bulduğunuzun mesela kinetik enerji büyüklüğü olması gerekiyor. Rakamların yanı sıra birimleri de çarparsanız bulduğunuz birimin enerji birimine karşı gelip gelmediğini kontrol etme şansınız var.
    Daha önemli bir fark var mühendislik eğitimi ile iktisat eğitimi arasında. Özellikle Türkiye'deki iktisat eğitimi için geçerli bu: 'İçinde bulunulan ortam'ın ne kadar önemli olduğunun farkında değil çoğu iktisatçı. Muhtemelen
    bunda bazı Türkçe ders kitaplarının da rolü var.
    Şöyle bölüm başlıklarına rastlamak mümkün: 'Keynesci model', 'yeni klasikler', 'monetaristler'.
    Bu, zihinleri kompartımanlara bölüyor. Dersi anlatan hoca bir tarafa meyilliyse ve öğrenciler için de sempatik bir hocaysa, öğrencilerse bir model 'tutuluyor'; taraf olunuyor.
    Mesela ekonomi daraldı, işsizlik arttı diyelim. Şimdi 'yeni klasik taraftarı' iseniz zinhar devletin bir şey yapmaması gerektiğini söylüyorsunuz. 'Keynes' taraftarı iseniz kamu harcamalarının artırılıp vergilerin azaltılmasını öğütlüyorsunuz. Oysa ekonominin içinde bulunduğu ortam, 'başlangıç koşulu' da diyebilirsiniz buna, çok önemli.
    2001 krizinde de ekonomi daraldı ve işsizlik arttı son küresel krizde de. Ama ilkinde kamu harcamalarını artırıp vergileri azaltsaydık tam bir felaket yaratırdık. Oysa 2008-2009'da yapmamız gereken (kontrollü de olsa) buydu.
    Kısacası, başlangıç koşulundan ve ekonominin içinde bulunduğu durumdan bağımsız ekonomi politikası olmaz. Bir mühendis için bu çok olağan bir durumdur. Öyle ya, tasarlayacağı makine korozyona açık bir ortamda çalışacaksa tasarımını farklı yapacak, kuru bir ortamda çalışırsa farklı yapacak. Gelişmiş iktisat eğitiminde değil ama gelişmemiş iktisat eğitiminde hiç dikkat edilmez ortama. O zaman da kalıplara bağlı kalan, okullar arası geçiş yapamayan eklektik düşünmeye zinhar yanaşmayan iktisatçılar yetiştirirsiniz.

    Bu yazı 31.01.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır