Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Sadece denklem mi?

    Fatih Özatay, Dr.20 Mayıs 2010 - Okunma Sayısı: 849

    Avrupa Birliği'nde yaşananların mali kuralın kuru bir formülden ibaret olmadığını göstermiş olması gerekiyor. Öyle ya, avro bölgesindeki ülkelerin kamu borçlarının ve bütçe açıklarının milli gelirlerine oranlarının aşamayacakları iki üst sınır var. Buna karşın, bu sınırlar çoktan aşıldı; üstelik bazı ülkeler için bu olgunun arkasındaki tek neden küresel kriz de değil. Yunanistan örneğinde olduğu gibi, küresel krizden çok önce o çizgiler aşılmıştı. Üstelik bazı ülkelerde rakamlar makyajlanarak yapılmış bu iş.
    Öte yandan şöyle de bir durum var: AB'nin iki kuralını denklem halinde yazınca pek 'havalı' durmuyorlar. Kurallardan bir tanesini alarak bakalım bu hava meselesine. Borç oranı yüzde 60'ın altında kalmalı diyor bu kural. Bir harf (b mesela), bir matematik terimi (< küçüktür için), bir de 60 rakamını kullanmak yeterli oluyor (b<60). Havalı olmamasının bir nedeni de statik olması. Şu anlamda: Mesela borç oranı yüzde 60'ı aşarsa, bir dönem sonra borç oranının nasıl bir yol izlemesi gerektiğini söylemiyor bu denklem.
    Oysa daha çok simgeli ve rakamlı denklemler yazmak ve de o denklemleri dinamik kılmak mümkün. Geçenlerde Türkiye'nin tekrar gündemine gelen mali kural böyle bir denkleme dayanıyor. Bir dönem önceki genel yönetim bütçe açığı yüzde 1'i aşarsa, bu bütçe döneminde o fazlalığın bir kısmı telafi edilecek şekilde bütçe sıkılaştırılıyor denkleme göre. Ya da ekonominin büyüme hızı bir dönem öncesi yüzde 5'i aşıyorsa, yine bu bütçe döneminde bütçe bir miktar sıkılaştırılıyor; olası kötü günler için tasarruf yapılıyor.
    Güzel. Güzel de salt denklemlerin ön plana çıktıkları mali kural uygulamalarının başarılı olmalarını beklemek gerçekçi değil. Eskiden de böyleydi; şimdi çok daha belirgin biçimde ortaya çıktı bu gerçek. AB'de son aylarda yaşananlar doğru dürüst izlenmeyen, denetlenmeyen ve uyulmadığı takdirde herhangi bir yaptırımın söz konusu olmadığı bir mali kuralın kredibilitesinin olmayacağını gösterdi.
    Mali kural uygulamasını moda olduğu için yapmadığımıza göre bir amacımız olmalı. Neleri amaçlıyoruz bu uygulamayla? İki temel amaç olduğunu söyleyebiliriz. Birincisi, maliye politikasının gelecekte nasıl bir yol izleyeceği hakkındaki belirsizliği ortadan kaldırmak istiyoruz. Bu bile tek başına çok önemli bir amaç. Ekonomi politikalarının ileride nasıl şekillenebileceğinin bilinmesi, ileriye yönelik karar alanların, mesela yatırım yapanların işlerini kolaylaştırıyor. İkincisi, bütçe açığının ve onun bir türevi olarak kamu borcunun belli sınırları aşmayacağı hakkında herkese güvence vermek istiyoruz. Bunun ne denli önemli olduğunu hem 2001 krizindeki deneyimimizden, hem de Yunanistan'ın şu anda yaşadıklarından yakından biliyoruz.
    Şimdi bu çerçevede mali kural uygulamasının nasıl olması gerektiğine bakalım. Belirsizlikleri azaltmak istediğimize göre, bundan sonra işbaşına gelecek hükümetlerin de bu kurala uyacaklarını bilmemiz gerekiyor. Bu nasıl sağlanabilir? Elbette kural açıklanmadan muhalefetteki partilerle konuşarak ve onlarla uzlaşarak. Yetmez, sivil toplum kuruluşlarının da görüşlerini almak gerekir. Açıklanan mali kural muhalefetteki siyasi partilerin de 'evet' dedikleri bir kural mı? Tamam diyelim ki muhalefet böyle bir kuralı destekliyor. Peki, kuralın gösterdiği yolun dışına çıkarsak ne olacak? Yani, yazının başında kısaca sözünü ettiğim dinamik denklemin alınmasını şart koştuğu telafi edici önlemler alınmazsa bunun yaptırımı ne? Yaptırımsız bir kural, kural mıdır?
    Şimdi ikinci amaca, 'güvence vermek' amacına bakalım. Denklemde yer alan genel yönetim bütçe açığının güvence verilmek istenilen 'bizler' tarafından ay be ay nasıl geliştiğinin rahatlıkla izlenebilmesi gerekiyor. O bütçede yer alan her rakamdaki değişiklikleri vakit geçmeden bilmeliyiz, dahası onlara güvenmeliyiz. Bunun ehil ve bağımsız bir kurum tarafından ve sıcağı sıcağına yapılması gerekiyor.
    Denklemi bu yılın sonunda kullanmaya başladığımızı düşünelim. 2011'deki bütçe açığının ne büyüklük alması gerektiğini belirliyor bu denklem. Denklemi kullanırken denklemde yer alan 2010 bütçe açığının elimde muhtemelen dokuz-on aylık gerçekleşmesi olacak. Yılın tümünü bilmeyeceğim. Olsun; az çok kestirebilirim. Ama denklemde yer alan önemli bir değişken daha var: 2011'de ekonomimizin hangi hızda büyüyeceği. Bunun için bir tahmin yapacağım. Bu tahmin gelecek yılın bütçesini yakından etkileyecek. Bu tahminin gerçekçiliği hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekiyor. Mesela 2008 sonunda 2009 bütçesi yapılırken ekonomimizin yüzde 4 oranında büyüyeceği tahmin edilmişti. Sonuçta yüzde 4.7 oranında küçüldük. Bu tahminin sıhhatini bağımsız ve ehil bir kurum gözden geçirirse kötü mü olur?
    Çok uzadı. Ümit Özlale'nin TEPAV'ın internet sitesinden ulaşabileceğiniz raporunun başlığıyla yazıyı bitireyim: 'Mali Kural, Keşke Sadece Denklem Olsaydı.'

    Bu yazı 20.05.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır