Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Mali kurala nasıl uyulacağı da önemli

    Fatih Özatay, Dr.01 Şubat 2010 - Okunma Sayısı: 770

    Bir süredir mali kural üzerine yoğun çalışma yapılıyor bürokrasinin ilgili kurumlarında. Yoğun da tartışma var kural hakkında. Düşünülen kuralın çerçevesi ilk defa 2009'un eylül ayında açıklanan Orta Vadeli Program'da yer aldı. Perşembe günü bu köşede Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın İstanbul'da yaptığı toplantıda tekrar tartışmaya açtığı mali kurala ilişkin bazı değerlendirmeler yer aldı. Mali kurala ilişkin o yazıda yer almayan, toplantıda görüşlerimi dile getirirken belirtmeyi unuttuğum ama dikkate alınması gereken bir önemli nokta daha var.
    Şu: Bütçede mali kurala uygun biçimde ayarlamanın nasıl yapılacağı da önemli. Mali kural şöyle işleyecek: Çeşitli nedenlerle kamu açığı bir yıl öncesinden planlanan düzeyden saparsa, daha sonraki yıllarda bu sapmanın nasıl telafi edileceği kural çerçevesinde önceden taahhüt ediliyor. Büyüme hızı potansiyelinin üzerinde ise tasarruf ediliyor; daha az bütçe açığı veriliyor. Büyümenin potansiyelinin altında kaldığı yıllarda ise daha fazla açık veriliyor.
    Şimdi, kural çerçevesinde belirlenen bütçe açığının aşılacağının ortaya çıktığını düşünelim. Ne yapacaksınız? Harcamaları azaltabilirsiniz. Ya da vergi gelirlerinizi artırmaya çalışabilirsiniz. İkisini birlikte de deneyebilirsiniz elbette. Peki ama, hangi vergi gelirlerini, hangi bütçe harcamalarını?
    İş gelirleri artırmaya gelince en kolay yol dolaylı vergi gelirlerini artırmaksa orada durmak gerekiyor. Farklı bir ifadeyle, toplumdaki her gelir kesimince tüketilen mal ve hizmetlerden alınan vergileri artırmak ilk akla gelen çözüm olmamalı. Türkiye OECD ülkeleri içinde dolaylı vergilerin toplam vergi gelirlerine oranının en yüksek olduğu ülke. OECD'deki ortalama düzey ile Türkiye'deki düzey arasında öyle az fark yok; Türkiye'ninki OECD ortalamasının iki katına yakın. Dolaylı vergilere daha fazla dayandıkça, gelir düzeyi ne olursa herkesten aynı vergiyi almış oluyorsunuz. Bu hiç adil değil. Bu tür vergilerin adalet boyutu dışında bir de durup dururken enflasyonu artırıcı etkisi var. Evet, vergi oranı bir kez arttığında ona bağlı olarak o malların ve hizmetlerin fiyatları da bir kez artıyor. Yani, enflasyon sadece o ay için yükselmiş oluyor. Bu çok büyük bir sakınca doğurmuyor gibi görünebilir. Öyle değil oysa. Sonuçta daha birkaç ay önce yaptığı enflasyon öngörüsünü revize etmek zorunda kalıyor Merkez Bankası. Ona bağlı olarak da faiz politikası açısından çizdiği yolun değişmesi ihtimali ortaya çıkıyor. Beraberinde bu değişikliğin anlatılması sorunu ortaya çıkıyor. Bir de vergi artışları ile gelen fiyat artışlarının o mal ve hizmetleri girdi olarak kullanan sektörlerde yarattığı maliyet artışı etkisi var.
    Elbette 2001 krizi sonrası gibi bir olağanüstü dönemde, yani hangi yolla olursa olsun bütçe açığının bir an önce azaltılmasının gerektiği bir dönemde, bu tür vergi artışlarına başvurmak haklıdır. Ama artık geleceği (normal yılları) tasarlarken ve geleceğin daha belirli ve daha yatırım yapılabilir bir gelecek olması için uğraş verirken, mali disiplinin nasıl sağlanacağı üzerinde de çalışmak gerekiyor.
    Bu çerçevede ilk akla gelen uygulama biçimi şu olabilir: Mali kuralın çerçevesi içine bazı kısıtlar konulabilir. Bütçe açığını azaltmak için bugüne kadar sıkça başvurulan zam ve vergi artışlarının söz konusu olduğu mal ve hizmetlerde yapılacak bu tür ayarlamaların enflasyon hedefi çerçevesinde olacağı ilkesi yerleştirilebilir. Bunun istisnası ana girdisi ham petrol olan mallar olabilir. Ama o mallar için de var olan fiyat belirleme mekanizmasının değiştirilmeyeceği sözü verilebilir.
    Dedim ya 'ilk akla gelenler'; ilk akla gelenin illa doğru olması gerekmiyor. Sadece örnek vermek ve tartışmak için yazdım; önemli olan işin özü. O öz de açık sanıyorum.

    Bu yazı 01.02.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır