Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    ECB Başkanı'nın zor durumu

    Fatih Özatay, Dr.13 Mayıs 2010 - Okunma Sayısı: 1057

     

    Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Trichet'in yerinde olmak ister miydiniz? Olan biteni izleyenlerin büyük çoğunluğunun bu soruya yanıtı sanırım olumsuz olacaktır. Küresel kriz sürecinde, adamcağız sonradan geriye aldığı dahası tam tersini yapmak zorunda kaldığı kaç tane açıklama yaptı? Çetelesini tutmadım elbette; ama çok sayıda.
    En sonuncusunu ekonomi kanalları sabah sabah alt yazı ile duyuruyorlardı. Sabah mahmurluğu işte, tam aklımda kalmadı. Ama 'ECB bağımsızdır, bağımsız kalacak' mealinde bir şeydi. Komikti.
    Avrupa Birliği'nin (AB) büyük liderlerinin hafta sonu apar topar bir araya gelmeleri sonucunda ortaya çıkan plan pazartesi günü büyük sevinç gösterileriyle karşılandı dünya piyasalarında. Önemli borsalar bir coştu ki sormayın. Çok değil, 24 saat geçmedi ki coşku yerini kaygıya terk etti. Açıklanan plan gerçekten neydi? 750 milyar avroluk paketin özellikle 440 milyar avroluk kısmı da ne oluyordu?
    Neyse, herkes ne açıklandığını bu satırların yazıldığı saatlerde hâlâ anlamaya çalışıyor. Ama apaçık bir şey var; Trichet'in ilk bakışta aksi yönde açıklamalar yapmasına karşın, plan, ECB'nin zor durumdaki ülkelerin hazinelerinin çıkardıkları devlet tahvillerinden satın almasını da öngörüyor. Gerçi ECB'ye verilen bu görev süslü cümlelerle açıklandı; "likiditenin kuruduğu, piyasaların işlevlerini yerine getirmedikleri durumlarda" falan dendi, ama süs işin özünü değiştirmiyor.
    Yıllar önce, 1981'de, bir akademik makale yayınlanmıştı. Başlığı "sevimsiz monateristik aritmetik"ti. Sargent ve Wallace tarafından kaleme alınan yazının çıktığı dergi de ilginçti: ABD Merkez Bankası'nın Minnesota şubesinin akademik dergisiydi. Kamu borcunun çok yüksek düzeyde olduğu ve bu nedenle devletin borçlanma faizinin de azımsanmayacak bir düzeyde bulunduğu bir ülkede, maliye politikasının bu sefil durumunu dikkate almadan sıkı para politikası uygulamak isteyecek bir merkez bankasının içine düşeceği açmazı gösteriyordu. Şimdi para politikasını sıksa bile, maliye politikasındaki sefalet para otoritesinin eninde sonunda para musluklarını açmasını gerektirecekti.
    Zira aksi durumda, o devlet iflasa sürüklenmek tehlikesi yaşayacaktı. Kısacası bağımsız bir para politikasının uygulanması, ya da daha genel anlamıyla merkez bankasının bağımsız kalması o koşullarda mümkün olmayacaktı.
    Yıllar geçti, sevimsiz monetarist aritmetik biçim değiştirdi; mali baskınlık kavramına evrildi. Ama işin özü değişmedi: Maliye politikasına ters bağımsız bir para politikası uygulamasının sürdürülebilir olmadığı gerçeği hep baki kaldı. Gevşek bir maliye politikası ile sıkı bir para politikasının yan yana gelmesi sadece geçici bir süreliğine olabilirdi.
    Hatırlarsanız, bizim Merkez Bankası, 2001 krizi sonrasında hep bu nedenle mali disipline kuvvetli vurgular yapan duyurular yayınladı.
    AB'deki kriz bu yalın gerçeği bir kez daha gün ışığına çıkardı. İşin ilginci 'sevimsiz monetaristik aritmetik' ve 'mali baskınlık' kavramlarının makro iktisatçılar ve bu arada merkez bankacıları tarafından çok yakından bilinmesi. Buna karşın, şimdi çok iyi anlaşılıyor ki, 'tek para politikası  çok farklı maliye politikaları' bileşimi olan avro bölgesinde, farklı maliye politikalarının keskin kurallar tarafından sınırlanması ve o sınırlara uymayanların cezalandırılması gerekiyor. Herhangi bir yaptırım içermeyen göstermelik kurallar, aksi takdirde avronun sonunu getirecekler. AB'nin 'mutlaka yapılacaklar' listesinin başında şimdi bu var.

    Bu yazı 13.05.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır