Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    İlginç gelişmeler

    Fatih Özatay, Dr.06 Mayıs 2010 - Okunma Sayısı: 986

     

    Küresel finansal sistem çok zorlu bir sınavla karşı karşıya. Salı günü hem Avrupa, hem de ABD borsalarında büyük düşüşler yaşandı. Şüphesiz borsalarda bu tip keskin hareketler yakın geçmişte de yaşandı; hemen heyecanlanmamak öğütlenebilir. Ama bu düşüşün ana nedenlerinden biri olarak İspanya'ya yönelik bir dedikodu gösteriliyor. Web sayfalarını Yunanistan, Portekiz, İspanya, İrlanda ve İtalya'nın bütçe açıkları, önümüzdeki birkaç yıl içinde yapacakları borç geri ödemeleri, bu ülkelerin devlet tahvillerinin Avrupa'da hangi ülkeler tarafından tutulduğuna dair çok sayıda tablo kapladı. Hem de Yunanistan için açıklanan kurtarma planına karşın gerçekleşti bunlar.
    Bu hareket çarşamba günü ve izleyen birkaç günde sürmese de ortada önemli bir yara var ve bu yara 'kaşınıyor'. Yara küçük değil: Avrupa'daki bankaların İspanya, Portekiz ve Yunanistan'ın çıkardığı devlet tahvillerinin 1 trilyon dolarlık kısmını tuttukları tahmin ediliyor. Evet, 1 trilyon dolar! Özellikle Fransa ve Almanya'nın bu çerçevede riski çok fazla. Sorun burada. Normal koşullar altında, borçlu ülkelerin maliye politikalarında disiplin sağlayarak, yani iktisadi temelleri kuvvetlendirerek bu riski zaman içinde ortadan kaldırmaları mümkün. Ama zaman içinde. Bu süre zarfında spekülatörlerin iştahı kabarıyor. İşin kötüsü, iktisadi temelleri düzeltecek önlemleri alsanız da, bu tür karamsar bekleyişler ve beraberinde gelen alım-satım hareketleri, ülkelerin katlanmak zorunda kaldıkları borçlanma faizlerini yükselterek, o temelleri çürütüyorlar. İspanya Başbakanı bu söylentiyi sert bir dille yalanladı. Gerçekten de İspanya'nın durumu Portekiz ve Yunanistan'dan farklı: Mesela kamu borcunun milli gelire oranı yüksek değil. Ama bu spekülasyon devam ederse, Avrupa bankaları, küresel krizin tahripkâr etkisini tam atlatamadan yeni bir şokla karşı karşıya kalacak gibiler.
    Durumu daha da güçleştiren Yunanistan halkının kurtarma paketine olumsuz tepkisi oldu. Yunanistan ile IMF ve AB arasında varılan anlaşma çerçevesinde Yunanistan'a aktarılacak kaynağın devreye girebilmesi için açık ki Yunanistan'ın sözünde durması gerekiyor. Ama sorun şu ki kamu çalışanlarının ücretlerinde ve emekli maaşlarında indirimler söz konusu. Yunanistan'ın bütçe harcamalarının yüzde 70'i ücretlerden ve emekli maaşlarından oluşuyor. Borç batağından kurtulabilmesi için Yunanistan'ın bütçesini radikal biçimde düzeltmesi gerekiyor. Bunun bir yolu bu tür harcamaları kısmaktan geçiyor.  Açıklanan programda vergi gelirlerini artırmaya yönelik önlemler de var. Katma değer vergisinde artış yapılacak. Ek olarak lüks tüketim mallarından, sigaradan, petrol ürünlerinden ve elektrik tüketiminden daha fazla vergi alınacak.
    Halkınız istemiyorsa ekonomik paketi nasıl uygulayacaksınız? Bu durum Yunanistan'a ilişkin riskleri artırıyor. İspanya'ya yönelik spekülasyonla birlikte ele alındığında AB zor durumda. Oysa hafta sonu AB ülkeleri ikili anlaşmalar ile Yunanistan'a 80 milyar avro tutarında kredi açacaklarını açıklamışlardı. Yunanistan'ın aynı zamanda IMF ile üç yıllık bir stand-by anlaşması imzalayacağı duyurulmuştu.
    Bu çerçevede IMF 30 milyar avro tutarında kredi açmış olacak Yunanistan'a.
    Bu tutar Yunanistan'ın IMF'deki kotasının yüzde 3200'ü! Kotasına kıyasla daha önce en fazla kredi kullanan ülkelerden birisi Türkiye idi. Yunanistan'ınki tüm zamanların rekoru oldu. AB ülkelerinin vereceği miktar da dikkate alındığında, bir ülkeye yönelik olarak yapılan en büyük 'kurtarma' operasyonu olduğu ileri sürülebilir bunun.
    Portekiz için haklı olduğu belirtilebilecek kaygılar ve İspanya için yapılan spekülasyonla birlikte Yunanistan'da olan biten biraz 'fazla' kaçıyor. Bu gidiş, avronun geleceğini de tehlikeye düşürme potansiyeli taşıyor. Bakalım gelişmeler ne yönde gelişecek? Ortalık yatışacak mı? Yoksa büyük bir spekülatif atak mı yaşanacak?

    Bu yazı 06.05.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır