Arşiv

  • Mayıs 2024 (3)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Hangi AB?

    Fatih Özatay, Dr.25 Şubat 2010 - Okunma Sayısı: 1021

    Hangi AB'ye girmek istiyoruz? İki hatırlatma: Ekonomi alanı ile sınırlı bu yazı. İkincisi de ben AB uzmanı falan değilim. Tam tarihini hatırlamamakla birlikte, olsa olsa 2003 falan gibi ufaktan merak duymaya başlamışımdır AB konularına. O zaman bu konuda neden yazıyorsun diye sorabilirsiniz. Cahil cesareti işte.
    Bu cesaretle şu soruyu da sorayım: Ortada bir gariplik yok mu? Avro bölgesinde yer alan ülkeler için Avrupa Merkez Bankası tarafından tek elden yürütülen bir para politikası var. Buna karşın, her ülkenin farklı maliye politikası var; hiçbir ülke bu egemenlik hakkından vazgeçmemiş.
    Lisans düzeyindeki makroekonomi ve parasal iktisat derslerinde anlatılır genellikle; maliye politikasından bağımsız para politikası olmaz diye. Belirtilmek istenen şudur: Maliye politikası alıp başını bir tarafa gidiyorken, para politikası tam ters tarafa yönelemez; yönelirse o serüvenin sonu hüsrandır. Farklı bir ifadeyle, mesela gevşek maliye politikası ile sıkı para politikası uymaz birbirine. Eninde sonunda böyle bir karşımı tercih eden ülkenin başı belaya girer.
    Şüphesiz AB'ye ve özellikle de avro bölgesine giriş tasarlanıyorken Avrupalılar da farkındaydılar bu yalın gerçeğin. Temelde bu nedenledir ki zaten üye ülkelerin bütçe açıklarının ve kamu borçlarının belli sınırların üzerine çıkmamasını sağlamaya çalışan kurallar koymuşlar. Ama 'çalışan'; Yunanistan örneği bunun bazı durumlarda çalışmadığını
    kanıtladı herkese.
    Öte yandan yine çok önceden herkes tarafından bilinen bir gerçek daha var. Ortak bir para bölgesinde, diğer ülkelerde işler güllük gülistanlık giderken, üye bir ülkenin ekonomisini daraltıcı olumsuz bir şokla karşılaştığını düşünelim. Bu ülkenin ekonomisinde çarkları yeniden döndürmek üzere kullanabileceği iki araç var. Birincisi mali genişleme; vergi oranlarını azaltmak ve kamu harcamalarını artırmak.
    İkincisi parasal genişleme; bu yolla bankaların daha fazla kredi açmalarını sağlamak ve düşen faizlerle iç talebi artırmak.
    Bu ikinci alternatif bu durumda ortadan kalkıyor. Zira olumsuz şok sadece bir ülkede, diğerleri sorun yaşamıyor. Bu ülke için parasal genişlemeye gidilse diğer ülkelerde durup dururken sorun yaşanacak. Dolayısıyla o ülke sadece maliye politikası seçeneği ile baş başa kalıyor. Orada da öyle şartlar olabilir ki, eli kolu bağlı kalabilir, mali genişlemeye falan gidemeyebilir.
    Bu sorunların dışında da sorunlar var. AB'ye üye olup, bazı engelleri geçerek avro bölgesine girmenin, ortak para bölgesinde olmanın sağlayacağı düşünülen avantajları sağlamayabileceği de son yaşananlardan sonra iyice ortaya çıktı. Ortak bir para bölgesine kapağı atınca, örneğimizde avro kullanınca, yurtiçi faizlerin de avro bölgesindeki faizlere yaklaşacağı düşünülüyor. Mesela, Almanya'nın düşük faiz düzeyine yaklaşacağı umuluyor o ülkedeki faizin. Bunun temel bir nedeni şu: Kendi para biriminizi kullanırken ortaya çıkan kur riskinden kurtulmuş oluyorsunuz. Artık mesela avroya karşı lira nasıl değişecek diye düşünmüyorsunuz. Kur ileride sıçrayabilir, bu durumda lira cinsinden tahvil tutmak için daha fazla faiz talep edeyim demiyorsunuz.
    Oysa Yunanistan tahvilleri ile Alman tahvilleri arasındaki faiz farkı şu anda çok yüksek. Üstelik Yunanistan'ın devlet tahvilleri üzerindeki piyasaların algıladığı geri ödememe (iflas) riski Türkiye için algılanan riskten çok daha fazla.
    İspanya'nın riski ise Türkiye'nin riski kadar. Elbette bu olgunun arkasındaki ana neden bu ülkelere özgü başka risklerin varlığı; mesela Yunanistan'daki yüksek kamu borcu düzeyi. Bir de AB'nin ekonomik kuralları meselesi var. Yukarıda sözünü ettiğim kuralların inandırıcı olmaları için birincisi, bu kurallara uyulup uyulmadığını düzgün biçimde denetleyecek bir mekanizmaya ihtiyaç var (dün bizim gazetelerde çok büyük yer kaplayan ve getirilmesi düşünülen mali kural için benzer bir mekanizmaya bizim de ihtiyacımız var). İkincisi, uyulmadığında bunun yaptırımı ne; bu belli değil. İş piyasanın yaptırımına bırakılınca da bu sefer tüm AB'nin etkilenmesi riski ortaya çıkıyor. 
    Kısacası hangi AB sorusu haklı bir soru. Hiç şüpheniz olmasın AB kendi içinde bu sorunları
    yoğun biçimde (yeniden) tartışacak ve bu tartışma kim bilir belki de oyunun kurallarının değiştirilmesine yol açacak.

    Bu yazı 25.02.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır