Arşiv

  • Mayıs 2024 (2)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Bütçenin saydamlığı

    Fatih Özatay, Dr.01 Mart 2010 - Okunma Sayısı: 952

    Mali kural geçen hafta içinde Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın ekonomi editörleri ile yaptığı toplantıyla birlikte yeniden gündeme geldi; ekonomi sayfalarında önemli yer kapladı. Hatta büyük puntolara formüller de verildi. Bu köşede bazı yazılarda grafik ve tablo bolluğundan sıkılan okurlarım mutlaka vardır; lütfen not etsinler: Bu satırların yazarı, eğer hafızası yanıltmıyorsa onu, hiç o kadar ileri gitmedi; x, y gibi simgelerle herhangi bir formül hiç yer almadı bu köşede. Lütfen bu köşenin (geçici) sahibinin bu insaflı tavrı göz ardı edilmesin.
    Takdir edeceğinizi umduğum bu insaflı tavrı mali kural konusunda da sürdürmüş olmamın temel nedeni şu: Formül, mali kurala ilişkin önemli hususlar sıralandığında en başta yer almıyor. 'Daha önemli' olduklarını düşündüğüm noktaları bu köşede önceki yazılarımda okudunuz. Bunlardan birini yeniden ele almak gerekiyor. İki nedenle:
    Birincisi, Yunanistan'ın durumu. Açıkladığı istatistiklere, özellikle de bütçeye ilişkin rakamlara hiç güven kalmadı. Komşu önemli ölçüde kredibilite yitirdi: 2009'un ortalarında IMF bir rapor yayımlamış ve Yunanistan'ın bütçe açığının açıklanandan çok daha yüksek bir düzeyde gerçekleşeceği tahminini yapmıştı. İktidar değişikliğinden sonra ortaya çıkan bütçe açığı rakamı ise IMF'nin tahminin iki katı kadar (milli gelirin yüzde 12.5'i) oldu.
    Yunanistan'ın bütçe açığını radikal biçimde azaltması ve AB normlarına uygun bir hale getirmesi gerekiyor. Bunun için kararlar alacak ve uygulamaya başlayacak. Güzel. Güzel de o kararlara uyulup uyulmadığı bütçe rakamları ile anlaşılacak. Oysa o rakamlarla daha önce oynanmıştı. Bu durumda, kesinlikle rakamlarla oynanmayacak bile olsa, eski sabıka herkeste soru işaretleri uyandıracak. Oysa o soru işaretleri, uygulanmaya başlanan mali disiplinden amaçlanan yararların elde edilememesine yol açar.
    Yani, kimse rakamlara inanmazsa, mali disiplin Yunanistan'ın borcunun sürdürülebilir olduğunda dair kaygıları azaltmaz, risk primini ve Yunanistan'ın borçlanma maliyetini düşürmez. Bu durumda bütçe rakamlarının şeffaflığını sağlayacak ve onları güvenilir kılacak bir sisteme ihtiyaç var. Sadece içinde bulunulan andaki bütçe rakamlarını değil. Geleceğe yönelik olarak uygulanacağı açıklanan maliye politikasının yapılabilir olup olmadığının ve açıklanan politikanın ileriye yönelik varsayımlarının anlamlılığının da irdelenmesi gerekiyor.
    Bu konuyu yeniden ele almamın ikinci nedeni TEPAV'ın geçen hafta içinde açıkladığı Mali İzleme Raporu'nda dikkat çekilen bir olgu ile ilgili. Bütçeden Sosyal Güvenlik Kurumları'na (SGK) yapılan desteğin Ocak-Kasım 2009 döneminde ortalaması 2.6 milyar lira. Bu rakam aralık 2009'da keskin biçimde düşüyor: 0.4 milyar lira. Sonra Ocak 2010'da yine 2.6 milyar liraya çıkıyor.
    Bütçeden SGK'nın açığını kapatmak için aktarılan kaynağın aralık ayında keskin biçimde düşmesinin temel nedeni, aynı ayda SGK prim tahsilatında gözlenen sıçrama. TEPAV'ın raporu, prim tahsilatının ilk on bir aydaki ortalamasının yaklaşık yüzde 50 üzerinde bir tahsilat gerçekleştirildiğine dikkat çekiyor aralık ayında.
    Yunanistan'a ilişkin paragraflardan sonra Türkiye'ye dönmemin ve güncel bir örnek vermemin örtülü bir nedeni yok. Rakamlarla oynadığımızı falan ima ediyor değilim. Bu tür imalardan haz etmem mümkün de değil ayrıca. Meramım çok başka: TEPAV'ın Mali İzleme Raporu'nu kaleme alan arkadaşlar bu konunun önde gelen uzmanları. Konunun önde gelen uzmanları bütçedeki dikkat çekici bir gelişmenin nedenini anlaşılmaz buluyorlarsa ortada bir şeffaflık sorunu var demektir.
    Kıssadan hisse şu: Bu tür şeffaflık sorunlarımız varsa ki var, bunları ortadan kaldıracak bir sistem tasarlamadan orta vadeli mali kural uygulamasına geçilmesinin sağlayacağı fazla bir yarar yok. Çeşitli alternatifler düşünülebilinir; mesela, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde bağımsız çalışacak bir mekanizma tasarlanabilir. Peki, parlamentoların içinde ya da dışında yerkürede var mı böyle bağımsız sistemler? Elbette: Mesela, Belçika, Danimarka ve İsveç'te var. Yine döneceğim bu konuya.

    Bu yazı 01.03.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır