Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Merkez Bankası'nın açıklaması ne anlama geliyor?

    Fatih Özatay, Dr.15 Nisan 2010 - Okunma Sayısı: 866

     

    Merkez Bankası (MB) dün önemli açıklamalarda bulundu. Yaptığı açıklamalar çerçevesinde para politikasında oluşacak değişiklikler şirketleri ve tüketicileri nasıl etkileyecek? Etkilemeyecek. Ortada bizleri ilgilendiren fazla bir şey yok. Ama ben yine de tartışmak istiyorum açıklamayı. Neden diye sorarsanız, elbette haklısınız; ama ekonomi sayfalarında bugünden itibaren bol bol tartışılacak, eksik kalmayayım istedim. Biraz da teknik bir yazı olacak. Af ola.
    Küresel krizin ekonomimizde oluşturduğu olumsuz etkilere yönelik ilk politika tepkisi MB'den gelmişti. Para otoritesi krize yönelik ilk önlemlerini 2008'in ekim ayında açıklarken, maliye politikası çerçevesinde ilk tepki 2009'un mart ayında geldi. Bu farklılığı not ederken şu gerçeğin de altını çizmek gerekiyor: Muhtemelen bu zamanlama farkının temel nedeni, para piyasalarında krizin etkisinin çok daha erken hissedilmesiydi. O dönemde tüm dünyada büyümeye ilişkin tahminler hala iyimserdi. Sonuçta ne olursa olsun, geçmiş krizlerden gelen büyük deneyim birikiminin de etkisiyle MB beklemeden ve doğru yönde adımlar attı. 
    Gelişmiş ülkelerin finansal sisteminde oluşan deprem, öncelikle döviz piyasasında sorunlar yaratmıştı. MB'nin aldığı ilk önlemler de döviz piyasasına ilişkindi. Krizin etkileri daha sonra lira cinsinden işlemlerde de görülmeye başlandı. Oluşan belirsizlik ortamının yarattığı güven problemi bankalar arası para piyasasının işleyişini bozdu. Lira cinsinden likidite sorunları boy gösterdi. MB bu nedenle eski uygulamasının üzerinde bir vade ile bankalara borç vermeye başladı.
    Krizin bir etkisi de kredi piyasasında gözlendi. 2008'in ekim ayından sonra bankaların açtıkları kredi miktarı azalmaya başladı. Bu aşağı doğru eğilim 2009'un bahar aylarına kadar sürdü. Bankaların hem likidite sorunlarını azaltmak, hem de açabilecekleri kredi miktarını hiç olmazsa potansiyel olarak artırmak için, lira cinsi mevduatlara yönelik zorunlu karşılık oranlarını düşürdü. Bu karar 2009'un sonbaharında alındı.
    MB dün, kriz sırasında alınan bu kararların hangi yöntem ve zamanlama ile değiştirileceğini açıkladı. Döviz piyasasına yönelik önlemler için MB dolar ya da avro basmadığını, dolayısıyla bankalara döviz konusunda verebileceği desteğin bir sınırı olduğunu hatırlatıyor. Onları döviz cinsinden likidite yönetimlerini bu gerçeği dikkate alarak yapmaları konusunda uyarıyor. Koşullar tersine dönmezse, önce kriz sırasında indirdiği döviz cinsi mevduatlar için geçerli olan zorunlu karşılık oranlarını artıracak. Daha sonra, borç verdiği döviz karşılığında bankalardan aldığı ve kriz sırasında düşürdüğü faizi yükseltecek ve borçlanma vadesini kısaltacak.
    Lira tarafına ilişkin yapılan açıklamalardan iki tanesi özellikle önemli. Birincisi, MB'nin 'kredi kanalına' büyük bir önem verdiği anlaşılıyor. Bankaların açtıklar kredi miktarında, şu andaki koşullar altında, azalma istemiyor. Bu nedenle, bankaların topladıkları lira cinsinden mevduatlar için MB'de bulundurmak zorunda oldukları miktarı belirleyen zorunlu karşılık oranında (şimdilik) bir değişikliğe gitmeyecek. Bu oranın, 2009'un ekim ayında düşürdüğü düzeyde kalmasını istiyor. Anlaşılan kredi piyasasında 'ısınma' olması halinde bu oran artırılacak.
    Öyle bir risk ise şimdilik algılanmıyor.
    İkinci önemli açıklama gösterge faize ilişkin. Ayrıntıları bir tarafa bırakırsak, Para Politikası Kurulu (PPK) iki önemli faiz açıklıyor her ay: MB'nin bankalara borç verme faizi ve MB'nin bankalardan borç alma faizi. Oysa enflasyon açısından PPK toplantılarında tek bir faiz üzerinde tartışılıyor: Gösterge faiz. Enflasyonun orta vadeli hedeften sapacağı düşünülüyorsa gösterge faiz değiştiriliyor.
    Eğer bankalarda fazla likidite varsa, asıl önemli faiz MB'nin borç alma faizi oluyor. Dolayısıyla PPK toplantılarında tartışılan ve karara bağlanan gösterge faiz borç alma faizi oluyor. Diğer faiz, borç verme faizi ise bunun bir miktar üzerinde saptanıyor. Yakın geçmişe kadar piyasada likidite fazlası vardı. Dolayısıyla gösterge faiz MB'nin borç alma faiziydi. Ancak, özellikle 2009'dan itibaren bu durum değişti. Daha fazla teknik ayrıntıya girmeden, kısaca şunu belirteyim: Likidite sıkışıklığı oluştu.
    MB bu durumun kalıcı olacağı tahmininde bulunuyor. Bu nedenle, bir süre sonra (açıklamada ikinci aşama) artık gösterge faizin değişmesi gerekiyor (İlk aşamada değişen bir şey olmayacak). İkinci aşamadan itibaren likidite sıkışıklığını gidermek için haftalık repo ihaleleri yaparak bankaları fonlayacak. Yani onlardan bir haftalığına tahvil satın alıp karşılığında lira verecek. Bir hafta sonra tahviller bankalara, para da MB'ye dönecek. Bankaların likidite ihtiyaçları MB'den bu yolla giderilecek.
    Bu ihalelerde MB bir faiz oranı açıklayacak ve bu oran yeni gösterge faiz olacak. Enflasyon açısından şu anda uygun olduğu düşünülen faiz yüzde 6.5 olduğu için, MB'nin yeni gösterge faiz olan repo faizini yüzde 6.5'e yaklaştırması gerekiyor. İkinci ve üçüncü aşamada yapılacak olan bu. MB bunu bir seferde değil, kademeli olarak yapacağını açıkladı. Zaten yazı çok teknik oldu; o ayrıntıyla da sizleri yormayayım.
    Yazının başında bu kararların bizleri etkilemeyeceğini belirttim. Açayım: Birincisi, enflasyon açısından asıl önemli olan gösterge faizde bir değişiklik yok. İkincisi, özelikle kredi miktarı açısından önemli olan lira cinsi zorunlu karşılık oranlarında da değişiklik yok.

    Bu yazı 15.04.2010 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır