Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Dubai'de klimasız otobüs nasıl gider

    Güven Sak, Dr.17 Temmuz 2010 - Okunma Sayısı: 1090

    Serbest çağrışımlı hiçbir şey üzerine bir başka yazıya hazır mısınız? Buyurun bugün açılış konumuz Dubai'dir. Yazının nereye bağlanacağı ise başından kesinlikle belli değildir. Türkiye'nin manalı gündeminden sıkılanları bekleriz efendim. Geçenlerde Dubai'den kafamda, bir klimasız otobüs imgesi kaldı. Dubai'yi Dubai yapan göçmen işçilerin çalışma koşulları üzerineydi muhabbet galiba. Sonra biri ansızın "Sabahları işe klimasız bir otobüsle gidiyorlar" dedi. Bakın bu son geziden benim aklımda bu kaldı. Dubai'de klimasız otobüsle seyahatin nasıl bir şey olduğunu düşünebiliyor musunuz? Hava sıcaklığının 40 santigratın üzerinde olduğu bir coğrafyada, değil klimasız otobüsle seyahat, bir yerden bir yere yürümeye kalkmak bile işkence gibi. Yazları sıcaklık bu 40 derecenin etrafında oynuyor. Ben en son Medinet Jumeirah Alışveriş Merkezi'nde yapay su kıyısında iki adım atayım dedim de nasıl olduğunu bir kere daha hatırladım.

    Dubai işte böyle bir yer, etraftaki her yer yapay. Hiçbiri buranın kendi coğrafyasına ait değil. Dubai deyince sizin aklınıza ne geliyor? Kiminin aklına o kocaman kocaman binalar gelebilir. Dubai, Arabistan yarımadasının kıyısında bir Körfez şehri. Bir küçük emirlik. Yaklaşık 400 kilometrekare büyüklüğünde, içinde ise iki milyon kişi yaşıyor. Birleşik Arap Emirlikleri'nin petrolsüz bölümünde kalmış Dubai. Hatırlayın, başları o nedenle krizde belaya girmişti. Dubai'ye inince bir nevi Manhattan manzarası ile karşı karşıya kalınıyor. Yatay genişleyecek alan kalmayınca adamlar göklere doğru genişleme yolunu seçmişler. Etraf gökdelen üzerine gökdelen ile dolu. Üstelik, hadi itiraf edelim; binalar Manhattan'dakilerden daha bir hoş duruyor. Oturup bina üzerine bina düşünmüşler. Burada yapmışlar değil, düşünmüşler demek gerekiyor. Ama geçen gün Gulf News'teki makaleye bakarsanız, mimarlar binaların sadece dış yapısının nasıl olması gerektiği üzerine düşünmüşler. İşletme ve bakım maliyetleri ise pek hesaba katılmamış planlama aşamasında. Yazıda yüksek bakım maliyetlerinin binaların sürdürülebilirliği için nasıl bir tehdit oluşturduğu anlatılıyordu. Galiba krizle birlikte binaların günlük işletme giderlerinin yüksekliği ile tamir meselesi ön plana çıkmaya başlamış. Dubai'de o yüksek yüksek kulelerin büyük bir kısmı bu sene 10 yaşına yeni giriyorlar. Binaların yapımından 10 yıl geçtikten sonra da örneğin klima sisteminin elden geçmesi gerekiyormuş, peki bunun maliyetini şimdiki kiracılara mı yansıtacaklarmış yoksa ev sahipleri mi üstlenmeliymiş? Kimsenin bu konuda somut bir planı yokmuş, haberin özeti buydu; başlığı ise 'Gayrimenkul Sektörü Maliyetleri Düşünüyor'du. Maliyetleri düşünmeye başlamak Dubai'de gazetelerin ilk sayfasında artık haber oluyordu. Bakın bu maliyetleri düşünme hadisesi Körfez için son derece yeni bir kavram. Çünkü orada "Şimdi bu işin maliyeti nasıl olacak?" diye bir dert bulunmuyor. Dubai bu kavramın yokluğunda oluvermiş. Şehrin modern hali 30 yıllık bir hadise desek, bu kocaman kocaman binalar son on yılın eseri. Onu da nasıl yapmışlar? Maliyet kavramını tamamen unutarak. Geçenlerde oralarda deneyim edinmenin 'ne güzel' olacağına karar veren acar bir TEPAV iktisatçısı 'kısıt' ve 'kıtlık' kavramlarının Birleşik Arap Emirlikleri'nde, özellikle de Abu Dabi'de olmadığını pek güzel anlatıyordu. Ama bakın, 10 yıl kadar önce yapılan binalarda şimdi tamir ve de işletme gideri meselesi tartışılmaya başlanmış. Bu, kriz sonrası Dubai gelişmesi herhalde. Neyse ben binalardan bahsediyordum. Meramım Manhattan'dakilerden daha güzel olduklarının altını çizmekti. Bir kere, her biri, yek diğerinden farklı. Uzaktan bakınca seyretmesi de güzel oluyor. Dışı üzerinde hakikaten düşünülmüş ama bunların nasıl idame ettirileceği o kadar da düşünülmemiş gibi duruyor. Malum maliyet meselesi işte. Bugünlerdeki mali güçlüklerin ardında da herhalde bu maliyet kavramı meselesine bakmak gerekiyor. Tamam, güzel görünüyor. Ama denizi Palmiye biçiminde doldurmak için harcanan çaba ve kaynak inanılmaz büyüklükte.

    TEPAV iktisatçıları olarak kafamıza takılan bir soru da bizim inşaat sektörümüzün Dubai'de ne kadar aktif olduğuydu. 2008 yılında, sadece Türk inşaat firmalarının Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) 3 milyar dolar hacminde iş yaptığını ve bizim 2008'de aktif olduğumuz en büyük dış pazarın da BAE olmuş olduğunu bu vesileyle öğrenmiş olduk. Anladığım kadarıyla da bizim şirketlerimiz daha ziyade altyapı işleriyle, örneğin 7 şerit gidiş 7 şerit geliş yolların yapımına odaklanıyor. Ben aslında şu imgeyi anlatacaktım. Dubai bir garip yer. İnsanlar öncelikle iki gruba ayrılıyor. Çalışanlar ve çalışmayanlar. Çalışmayanlar genellikle yerel Dubaililer. Onların en çok çalışanı kamu görevlisi oluyor. Pasaport kuyruğunda sizi bekletiyorlar. Çalışanlar ise ikiye ayrılıyorlar: Batı'dan gelip çalışanlar ile Doğu'dan gelip çalışanlar. İşte sabahları klimasız işe gidenler bu Doğu'dan gelip çalışanlar grubuna dahil olanlar. Ortada esasen başka çeşit bir apartheid rejimi varmış gibi görünüyor. İnsanlar çalışıyorlar, hayatlarını kazanıyorlar ama çetin şartlarda çalışıyorlar. Ücretleri diğer çalışanlardan kıyas kabul etmez bir biçimde daha düşük. Neredeyse aylık 100 dolar civarında. Yaşadıkları yerler diğerlerinden kıyas kabul etmez bir biçimde daha kötü. Ama tüm bu şartlara rağmen hallerine şükrediyorlar; çünkü durumları yine de terk ettikleri ülkelerindekinden daha iyiymiş. Neden bilmem? Ben bu kez Dubai'den, "Sabahları klimasız otobüsle işe gidiyorlarmış" imgesiyle döndüm.

    Bu yazı 17.07.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır