Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    Göçmen politikası olmayan, bölgesel güç olur mu

    Güven Sak, Dr.22 Temmuz 2010 - Okunma Sayısı: 1299

    Geçenlerde Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı "Çok üniversiteler kurduk, ortaya bir öğretim elemanı ihtiyacı çıktı. Şimdi bunu karşılamak için dışarıdan yabancı öğretim elemanı getirilmesini kolaylaştıracak bir yol arıyoruz. Üstelik onları üniversite dışında da çalışmakta serbest bırakacağız" dedi. Sizi bilmem ama ben bu açıklamayı şaşırtıcı derecede yerinde ve de akıllıca buldum. YÖK'ten bu tür açıklamalara alışkın olmadığım için son derece şaşırdım elbette. Ama bana kalırsa, YÖK Başkanı bu kez son derece faydalı bir tartışmayı başlattı. Gelin bakın bu açıklama neden son derece yerinde ve akıllıcadır. Açılmış olan yolda biraz dolaşmak isteyenleri aşağıya bekleriz, efendim. İlk turumuz başlamaktadır. Şimdi YÖK Başkanı çıkıp yukarıdaki gibi bir açıklama yapınca ne düşünürsünüz? Birincisi, "Kardeşim, sen o üniversiteleri nasıl işleteceğini önceden düşünmeden niye lisans dağıtıyorsun?" diyebilirsiniz. Klasik tepkimiz budur. Öyle ya, üniversite açma lisanslarını veren YÖK. Bu arada o üniversitelere gidecek öğrencilerin belli bir kalitede eğitim almalarını garanti etmesi gereken kurum da YÖK. Öğretim elemanı ise bir üniversitede verilecek hizmetin kalitesinin temel göstergesi. O vakit, "Ortada yeterli sayıda öğretim elemanı yoksa neden o birçok üniversite açılmış" diye sorabilirsiniz. Ama sormayın, çünkü yazının burasına kadar geldiğinize göre lütfen ikinci tespiti de okuyun. İkincisi şudur: Eğer aklımızdaki norm, "Türkiye'nin yeni üniversitelere ve o üniversitelerde eğitilecek daha fazla beceri sahibi bir işgücüne ihtiyacı vardır" ise o vakit, öğretim elemanı sayısının azlığına yalnızca üzülmek gerekir. Türkiye'de bu konuya zamanında neden yeterince eğilinmediğine hayıflanmaktan başka yapacak bir şey yoktur. Yapılması gereken "Bu kısıtı nasıl aşarım" diye düşünmektir. "Acaba yaşlananlardan daha uzun mu yararlanayım, yoksa ne yapayım" diye bakınmakta fayda vardır. Öğretim elemanı öyle bir günde yetişmediğine göre Türkiye'nin daha fazla beceri sahibi bir işgücü için daha uzun süre beklemesi gerekir. Halbuki sanayileşme sürecinin derinleştirilmesi demek, işgücünün beceri kapasitesinin yükseltilmesi demektir. Önce öğretim elemanlarını eğiteceğiz. Onlar yetişecek. Sonra onlar gençleri yetiştirecek. Bu arada demografik fırsat penceresi kapanacak. Genç işsizler, eğer memlekette hâlâ bir maraza çıkarmadan yaşlanabilmişlerse, orta yaşlı "Ne iş olsa yaparım, abi"ciler olacaklar. Bir kuşak helak olacak. Bugün elimizdeki fırsat kaçacak. İşte YÖK Başkanı'nın açıklamasını son derece yerinde yapan tam da bu noktadır. Bu ilk noktadır. Bu çerçevede, aklımızda kalması gereken üçüncü nokta ise şudur: YÖK Başkanı ilk kez YÖK'ün asli işi üzerine konuşmuştur. Tartışma konusu, bir temel politika tespiti meselesidir. Nitekim cumhuriyetimizin ilk yıllarında da kurucu kadrolar, yetişmiş insan açığı karşısında benzer bir yönteme başvurup yurtdışından, özellikle de Nazi zulmünden kaçan hocaları ithal etme yoluna gitmemiş miydi? Bugün de etrafımızda çok farklı şartlar ancak çok benzer bir ihtiyaç var. Türkiye ekonomisinin yirmi birinci yüzyılda rekabet edebilmesi için üniversitelerimizin nitelikli eleman ihtiyacı vardır. Aksi takdirde üniversitelerimiz üzerine düşen işi yapamayacaklardır. Bu çerçevede Türkiye'nin yeni bir göçmen politikasına ihtiyacı vardır. Yoksa mevcut mevzuat çerçevesinde yabancı uyruklu herhangi biri için çalışma müsaadesi çıkarttırabilmek son derece zordur. Ben daha önce TEPAV'da denedim. Zordur. Bu nedenle bu kez gelen açıklama, YÖK'ün bundan önce uğraştığı konuların aksine son derece akıllıcadır. YÖK'ün işlevine uygundur. Üniversitenin günlük işine manasız müdahale değildir. Dördüncü nokta ise şudur: Türkiye, çevre ülkelerden yoğun bir yasadışı göçe maruz kalmaktadır. Ortada resmi rakamlar yoktur. Rivayet muhteliftir. Ancak ülkemiz son dönemde hayatını kazanmak isteyen bölgemiz insanları için bir çekim merkezi haline gelmiştir. Bana en komik gelen bunlara 'yasadışı göçmenler' denilmesidir. Yasadışı göçmen demek, ilgili ülkenin göçmen politikalarından kaçınarak, o ülkede yaşayan ve çalışan başka ülke vatandaşı demektir. Ancak o yasadışı göçmenlerin, yasadışı olmalarının nedeni, esasen, Türkiye'nin göçmenlere yönelik çağdaş bir politika çerçevesinin olmamasıdır. İltica amacı ile memlekete geleni bile yasadışı eden düzenlemelerimizin geçen yüzyıla ait olması ve güvenlik mantığı ile tasarlanmış olması temel problemimizdir. Hadise şudur: Diyelim ki bir matematik dehasısınız. Tonlarca yayınınız filan da var. Türkiye'ye kaçıp geldiniz. Burayı bir çekim merkezi gibi gördünüz. Yemeklerine, kültürüne, şehirlerine, sahillerine hayransınız. İş de bulabileceğinizi düşünüyorsunuz, hatta büyük ve cazip şehirlerimizden birinde de işinizi ayarladınız. Bu durumda Türkiye'de yaşamak ve çalışmak için başvuracağınız yer İçişleri Bakanlığı'dır. Bakanlık yetkilileri son derece iyi niyetlidir. Ama mevzuat açıktır. Sizi kolay takip edebilecekleri şirin ve de küçük bir Anadolu kentine gönderirler. Artık mesela Çorum'dasınızdır. "Yahu ben burada işinize yaramam. Üretken biri olarak Türkiye'ye katkı yapabileceğim başka bir yerde otursam ve iş arasam" deseniz, mevzuat müsait değildir. İçişleri Bakanlığı çalışanları ne dediğinizi anlarlar ama yapabilecekleri bir şey yoktur. Bu arada ne olur? Gelen sonunda bıkıp gider. Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra yaşadığımız budur. Ben isterseniz isim isim sayayım kaçırdıklarımızı. Beşinci nokta ise verilerdedir. UNDP Eğitim İndeksi'ne göre Gürcistan, Bosna Hersek, Ermenistan, Filistin, Rusya, Arnavutluk, Ürdün, Sırbistan gibi etrafımızdaki ülkeler eğitimli nüfus bakımından Türkiye'den daha iyi durumdadır. Ortada kullanılabilir bir beceri havuzu vardır. Üstelik pek de yakındadır. Bu arada, Türkiye, bölgesinde bir yıldız gibi parlamaktadır. Gelin görün ki, Türkiye'nin halen bir göçmen politikası yoktur. Düzeltelim: Türkiye'nin sanayi stratejisi ile uyumlu bir göçmen politikası yoktur. Soru şudur: Göçmen politikası olması gerektiğini düşünemeyen bölgesel güç olabilir mi? Bu eski sorumun devamıdır: "İktisat politikası olmayanın dış politikası olabilir mi?" Olmaz, bu çağda olmaz. Olay yalnızca üniversite sistemimizle alakalı değildir. Sorun, bana kalırsa daha geneldir. Ziya Bey bu kez doğru bir noktaya dokunmuştur. Başlattığı tartışmayı devam ettirmekte fayda vardır.

    Bu yazı 22.07.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır