Arşiv

  • Nisan 2024 (14)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)
  • Mayıs 2023 (9)

    BP tıpayı taktı ama Nijer deltası yine buram buram petrol kokuyor

    Güven Sak, Dr.24 Temmuz 2010 - Okunma Sayısı: 1139

    Üstelik bu gidişle daha da çok kokacak gibi duruyor. Petrol sızıntısı, Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) olursa kul yapısı felaket, Nijerya'da olursa Allah'ın işi bir doğal hadise midir? British Petroleum (BP), sızıntının olduğu deliğe 87 gün sonra tıpayı takabilmiş gibi duruyor. Peki, Nijer deltasında tam 2000 kuyunun sürekli petrol sızdırdıkları için 'temel sızıntı kaynağı' olarak anılmaları ne anlama gelmektedir? Oradaki çevre ise buradaki bir başka Allah'ın işi midir? Gelin bugün bir Nijerya'ya, Nijerya vasıtasıyla da "2050 yılında böyle giderse dünya nasıl olur" kataloğuna yeni bir bölüm hazırlamaya başlayalım. Hadi bakalım. Nijerya, Afrika'nın batısında, Gine Körfezi'nde, Türkiye'den az büyük yüzölçümüne sahip bir ülke. Nüfusu ise Türkiye'nin iki katı kadar neredeyse. Tam 155 milyon kişi yaşıyor, yaklaşık 900 bin kilometrekarenin içinde. Yani bize göre kalabalık. Nijerya'nın bir farkı da petrol üreten bir ülke olması. 1975 yılından beri petrol çıkartılıyor burada ve ihracatın yüzde 75'i buradan kaynaklanıyor. Bu arada kamu gelirlerinin önemli bir bölümü de petrol kaynaklı elbette. Nijerya, öyle böyle değil, dünya petrol rezervleri sıralamasında onuncu sırada yer alıyor. Amerikan petrol ihtiyacının yüzde 10'u Nijerya'dan karşılanıyor sözgelimi. Bu yüzde 10'luk oran, Nijerya'nın toplam üretiminin yüzde 40'ı ediyor. Nijerya, esasen ABD için çalışıyor yani. Bir nevi çiftlik gibi bir yer. Diyeceksiniz ki bu neden önemli? Bana kalırsa şundan önemli: ABD Başkanı Obama, körfezdeki petrol sızıntısının neden olduğu tartışmanın hayhuyu içinde ABD'nin çevresindeki derin deniz araştırmalarını 6 ay süreyle durdurdu. "Bir bakacağız, azıcık düşünelim" dedi. Şimdi orada işin kamuoyu baskısı ile nereye gideceği meçhul. Millet azıcık unutsun diye bekliyorlar. Aynı buradaki Mavi Marmara hadisesi gibi yani. Ama bakın petrol endüstrisinde dengeler hemen değişiveriyor. Bu neye yol açıyor? Meksika Körfezi'ndeki petrol platformlarının bir bölümü derin deniz araştırmaları için Libya, Nijerya, Angola taraflarına doğru yola çıktı bile. "2050 yılında dünya nasıl olur?" diye merak edenlerin buradan bir sonuç çıkarmaları gerekir: Problemin kaynağı ile ilgilenmeden, geçici tedbirlere heves edilirse, çevre felaketi önlenmez. Meksika Körfezi'nde engellenir ama Nijer Deltası'nda günlük hayat giderek zorlaşır. Siz hiç longoz gördünüz mü? Longozun ne olduğunu duydunuz mu? Longoz görmeden Nijer Deltası'nda neyin kaybedildiğini anlamak galiba zor. Longozu ben geçenlerde Sakarya'da gördüm. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen'in gayreti ile korunan Acarlar Longozu'nu ziyaret ederken öğrendim. Mustafa Bey, götürmese gitmezdim bile. Ama bu yaşımda yeni bir şey öğrendim. O gezinin ilk armağanı longoz, ikincisi ise bir Anadolu deyişiydi. Onu da size fırsatı gelirse yazacağım. Anadolu'da yavaş yavaş işler düzene girecek demek için, "Çala çala bir havaya dönecek" diye bir deyiş varmış. Üçüncüsü ise TEPAV'ın Ferizli programı oldu. Bakalım bölgesel kalkınma açısından neler çıkacak? Neyse ben lafı uzatmadan konuya döneyim. Longoz, "denize doğru akan derelerin getirdiği kumların birikerek kıyıda set oluşturması ve dere ağzını kapatması sonucu akarsuyun biriktiği yerde oluşan bir özel ekosistem"miş. Suyun içinde ağaçlar, sazlar, çiçekler ama ille de her tarafta su bulunuyor. "Bu ekosistemin devamlılığı için en temel koşul, bol suyun devamlı var olması"ymış. Su, tropik bölgelerde yağışla, buralarda ise akarsularla geliyor. Su burada önemli, çünkü bitkileri minerallerle o besliyor. İşte bu su, Nijer Deltası'nda 1975'ten beri artan ölçüde petrol getirmektedir. Nijer Deltası zaten tropikal alandadır, bir nevi longoza benzemektedir. Ama bakın şimdi orada bütün yeşiller kararmaktadır. Hava petrol kokmaktadır. Bu bilenlerin 'tatlı petrol' dediği değerli bir petrol üstelik, içindeki kükürt miktarı daha azdır. Hayatı zorlaşanların sayısı ise yaklaşık 30 milyon kişidir. Balıkçı köyleri balıksızlıktan yakınmaktadır. Alet edevatın kullanılamaz hale gelmesinden yakınmaktadırlar. Petrolün Nijerya'ya getirdiği zenginlik burada pek de hissedilmemektedir. Herhalde ondan Nijer Deltası bir petrolüyle ikincisi ise kaçırılan insanlarla ünlüdür. Başkan Obasanjo'nun yerine gelen yardımcısı Goodluck Jonathan'ın (aslında onunla ilgili de kocaman bir parantez gerekir ama sonra inşallah) daha geçen ay tam da bu nedenle "İnsanların, 'Eşim kiliseye gidecek' diye zırhlı araç aradığı bir ülke olmaktan çıkmalıyız" dediği durum tam da budur. Nijerya'nın bu açıdan Irak'tan ya da Afganistan'dan pek farkı yoktur. Eskiden petrol şirketleri çalışanlarını ve yabancıları hedef alan kaçırma olayları artık 8 aylık bebekleri bile hedef almaktadır. Üstelik nüfusun önemli bir bölümü günlük 1 doların altında kazandığı için herkesin öyle zırhlı araç kiralama lüksü de yoktur. Ben, her nedense yolsuzluk, petrol ve yoksulluğun aynı paketin parçaları olduğunu düşünme eğilimindeyim. Körfezdeki sızıntı, hepimize petrol şirketlerinin yasaların üzerinde olmaması gerektiğini gösterdi. Görünen şudur: Derin deniz araştırmalarını yetersiz teknolojiyle yapan şirketin çevresine verdiği hasar için özür dilemesine bile gerek yoktur, çünkü ABD Kongresi'nde düzenleme çabalarını engelleme gücü vardır. Bu uygarlığımız için kötüdür. Nijerya gibi, kurumsal altyapısı zayıf ülkelerde ise, petrol şirketleri her şeydir. Kelimenin tam anlamıyla yasaların üzerindedirler. Kendi güvenlik güçleri bile vardır. Bu ise kötünün daha kötüsüdür. Yeni kolonyalizm zaten buralardadır. Görecek gözü, duyacak kulağı olanlar için hadise ortadadır. Tamam, Meksika Körfezi'ndeki petrol sızıntısı Florida'da sahilleri ve yerel ekonomiyi tehdit ediyordu. Peki ama Nijerya'da Nijer Nehri'nin denize döküldüğü alanda da aynı durum söz konusu değil miydi? ABD, oradaki sızıntının suçlusu olarak BP şirketinden kenara 20 milyar dolarlık bir fon ayırmasını ve gerekli telafi ödemelerini yapmaya başlamasını istedi. Bu arada 100 milyon dolarlık bir kaynak da istihdama verilen hasarı telafi etmek için istendi BP'den. Halbuki iş bir BP ile bitmiyordu. Nijerya'da her yıl ortalama 175 petrol kazası oluyor. 2009 yılında hadise sayısı 132'de kalmış. Suçlular bu kez esasen Shell, ExxonMobil ve diğerleri. Nijerya neden böyle? Petrol boru hattı 40 yıllık ve paslı da ondan. Ama kim şimdi o işe kaynak ayıracak? Vaziyet bir nevi "hangi birisi, hangi birisi" vaziyeti esasen. Fıkrayı hatırlıyor musunuz? "Temel, otoyola ters yoldan girmiş, gidiyor. Otoyol frekansından anonsu duymuş önce: 'Bir araç, otoyolda, filanca mevkide, trafiğin aksi istikametinde seyir halindedir. Sürücülerin azami dikkat göstermesi gerekmektedir.' Sonra karşıya bakıp, üzerine doğru gelmekte olan araçları görmüş: 'Hangi birisi, hangi birisi' demiş". BP tek değildir, vesselam. Ancak, sorun hepimizden kaynaklanmaktadır. Şimdi ne olacağını bir düşünün. Eğer biz hep birlikte fosil yakıt tüketimine böyle devam edeceksek, bundan böyle petrol hep daha çetin şartlarda, daha zor yerlerden çıkarılacaktır. Kimse bunu kendi yakınında istemeyeceğine göre, petrol artan bir biçimde uygarlığımızın dış çeperinden gelecektir. Dışlanmışlar biraz daha dışlanacaklardır. Yeni kolonyalizm biçimlenecektir. Biz havadaki petrolü solumayacağız elbette ama sonunda onlar, kaybedecek başka şeyi olmayanlar, buraya kadar gelecektir. Hazırlıklı olmakta fayda vardır. Yenilenebilir Enerji Yasa Tasarısı hâlâ Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndedir. Siz reklamlara bakmayın: Hayat bazılarına hakikaten çok zordur.

    Bu yazı 24.07.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır