Arşiv

  • Mayıs 2024 (4)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)
  • Haziran 2023 (13)

    Yemen'den artık kahve değil, 'kat' gelir

    Güven Sak, Dr.14 Ağustos 2010 - Okunma Sayısı: 1544

    Yemen'i nasıl bilirsiniz? Ben "Kahve Yemen'den gelir" diye bilirdim. Geçen hafta sonu 'kat'la tanıştım. Hem de garip bir şekilde: Aden'den kıyı şeridi boyunca Hudeyde'ye doğru giderken arabanın şoförü ve de yanında bize mihmandarlık yapmakta olan bakanlık görevlisi birden yeşil yapraklı bir otu yemeye başladılar. Öyle birden yani. Yeşil yapraklı bir bitkiyi eline aldı ve yaprakları yemeye başladı. Yol boyu onların yanakları şişti. Uygulamalı antropoloji dersi gibiydi: Nasıl kat çiğnendiğini, Aden-Hudeyde yolu üzerinde öğrendim. Katın ne olduğunun ayrıntılarını da elbette. Söylenenlere bakılırsa, Yemen'de artık kahveden çok kat üretiliyormuş. 'Kat çiğnemek' yediden yetmişe bütün Yemenliler için bir nevi milli spor gibi duruyor. Saat üçten sonra etraf hafif yana kaykılmış, birbirleriyle konuşan, konuşurken yanaklarının biri patlayacakmış gibi şişkin duran insanlarla dolu oluyor. Onlar kat çiğneyip sohbet ediyorlar. Yemen'den ilk izlenimlerimle süslü bir sohbet dinlemek ister misiniz? Buyurun bakalım. Öncelikle 'sıcaktı' demeyeceğim. Sıcaktı. Hakikaten sıcaktı. Ama bu günlerdeki İstanbul ve Ankara kadar sıcaktı. Dolayısıyla sıcaklık beni o kadar da çarpmadı. Elbette arada "Bu klima neden çalışmıyor", "Hadi arabayı değiştirelim" diye şikâyet ettim. Ama onu bu aralar memlekette de yapıyorum zaten. Kışı hiç bu kadar özlememiştim doğrusu. Şöminenin yanacağı günü özlemle bekliyorum. Biz insanoğulları işte böyleyiz: Yazın etrafı soğutmak için kışın da ısıtmak için enerji harcarız. Yazın yirmiye düşsün diye, kışın da otuza çıksın diye uğraşmakta azıcık sakil bir durum yok mudur acaba? Vallahi karım bana aynen böyle diyor. Bu ilk Yemen izlenimimdir. Yemen İstanbul kadar sıcaktı. İstanbul'da bu aralar bir bozukluk var galiba. Bir süre önce Doğu Karadeniz'den arabayla Gürcistan'ın Batum kentine seyahat eden bir Rus akademisyen ile sohbet etmiştim. Önce İstanbul'da birkaç gün sonra da Batum'da bir toplantıda karşılaşmıştık. Arabayla gittiğine göre daha Batum Havalimanı açılmamıştı demek ki. Yoksa şimdi İstanbul'dan Batuma'a gitmek pek kolay. Üstelik iç hat uçuşu yapıyorsunuz. Konu Türkiye ile Gürcistan karşılaştırmasına nereden geldi hatırlamıyorum. Sonra o bana çarpıcı gelen tespitini söyledi: "Sizin tarafta deniz kıyısında plaj ve de sokakta hiç kadın yoktu" dedi. Hiç Batum'a gittiniz mi? Mimari aynı Kars'taki gibidir. Kars'ın eli yüzü düzgün halidir. Ve de evet, sabahın köründe sokaklar işe gitmekte olan kadınlarla doludur. Bir de etrafta bir sürü plaj vardır. İkincisi coğrafya ile alakalı olabilir ama birincisi için söylenecek bir şey yoktur. O vakitten beri, ben uygarlık alameti olarak sokaktaki kadın sayısına şöyle bir bakmaya başladım galiba. Bakın Rusun tespiti içime oturmuş anlaşılan. Adam öyle yüzüme karşı, "Uygarlık yolunda daha atmanız gereken adımlar var" dedi usul usul. Hem de Rus yani! Böyle bakarsanız, Yemen'de, ilk gördüğüm Sana'da, ilk izlenimim şöyleydi: Yemen'de ya az sayıda kadın yaşamaktaydı ya da onlar sokakta dolaşmayı hiç sevmiyorlardı. Sonra Sana'dan eski Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti'nin başkenti Aden'e gidince, sokakta kadın sayısı arttı. Ve hatta Yemen'de kadınların kapanmadan sokakta dolaşabileceğini bile öğrenmiş oldum. Ama ortada bir "istisnalar kaideyi bozmaz" havası vardı. En azından benim aklımda böyle kaldı. Bu ikinci tespit olsun isterseniz. Üçüncüsü ise şu: Bana kalırsa Yemen'de hiçbir şey göründüğü gibi değildi. Önce yenilerde yapılan Aden-Hudeyde yolunda ilerlerken "Yahu, bizim duble yollardan daha kaliteli" diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ya da Esen öyle demiş olabilir. En son Ankara-Nevşehir hattında arabada hoplamaktan fena olmuştuk. Son duble yol yorumları orada yapılmıştı. Aden-Hudeyde arasında yeni açılan sahil yolu enfesti. Evet, gidiş-geliş iki şeritten ibaretti ama yol sağlam duruyordu. Çinlilerin Yemen'e gelip yol yaptıklarını böylece öğrenmiş oldum. Bu Çinliler galiba Afrika'ya yakın her yerde ordular halinde dolanıyorlar. Oraya yol, buraya baraj bir şeyler yapıyorlar. Hep etrafta bir Çinliler muhabbeti vardı. Sana'daki Mövenpick Otel'de resepsiyon görevlisi benden önce giriş yapan Çinlilerden bahsetmişti ilk olarak. Doğrusu ben görmedim ama her konuştuğum bir referans yapıyordu. Sonra o düzgün yolların arada bir, hatta bazen şehir içinde, nasıl engebeli orman arazisine dönüşebildiklerini gördüm. Arabanın altını vurmadan geçmek mümkün değildi. Karayolları altyapısı sağlam duruyordu ama asfalt pek inceydi ve arada bir yağmur sonrası su akıntısı varsa, dereler de ıslah edilmemişse ortada asfalt filan kalmıyordu. Aynı bizim duble yollar gibi yani. Hudeyde-Sana arasını altı buçuk saatte alınca insan karayolları hakkındaki bütün kanaatini değiştiriyor doğrusunu isterseniz. Yol, taş düşürmek için birebirdi. Derdi olanlara buradan duyurayım. Neyse lafı uzatmadan asıl meramım olan şu kat çiğneme hadisesine bir geleyim dördüncü olarak. Yemen'de yediden yetmişe herkes kat çiğniyor. Nedir diye merak ederseniz, kat bir nevi uyarıcı madde. Tarihteki hikâyesi eski Mısır'dan başlıyor. 'Bin Bir Gece Masalları'nı İngilizceye çeviren Richard Burton 'kat'ın Etiyopya'dan Yemen'e geldiğini söylüyor. Ama Etiyopyalılara sorarsanız, ülkelerine bu lanet Yemen'den gelmiş. Etiyopyalılara göre, kahve kendi ülkelerinden Yemen'e giderken Yemen'den onlara ise kat gelmiş. Ama Yemenliler de tam tersini söylüyorlar. Kiminle konuşursanız, kimse kattan hoşlanmıyor. Lanet olduğu kanaatinde ama bakın memlekette herkes kat çiğniyor. Eskiden kat çiğnemek bir elit eğlencesi imiş ama benim anladığım artık elitler kat çiğnemekten hoşlanmıyor. "Kardeşim, artık herkes her yerde kat çiğniyor." Peki, çok tehlikeli bir alışkanlık mı? Muhakeme kabiliyetini ortadan kaldırıyor mu? Hemen uygulamalı antropoloji deneyimizin gözlemlerine dönelim: Bizim şoför ve de mihmandar yol boyu kat çiğneyip durdular ve de adam arabayı kullanıyordu. Ben ise şimdi sağ salim memleketteyim. Bu aralar Suudi Arabistan'da çalışmakta olan bir Yemenli dostum, "Bu, senin günde on beş-yirmi kahve içmen gibi bir şey" dedi. "Nasıl gözlerin fal taşı gibi olursa, katın etkisi de öyle." Ben dediğine itimat ediyorum. Ama mesela işadamları şikâyetçiydi. Kat çiğnemek sohbetle birlikte oluyor. İçine kapalı öyle duran biri, kat çiğnediğinde birdenbire iddiacı ve dışa açık biri haline dönüşüveriyor. (Bakınız, Aden-Hudeyde arası uygulamalı antropoloji notları). Sonra koyu bir sohbet oluyor. Kat sohbetle çiğneniyor. Sonrası sessizlik ve içe kapanma. Ertesi sabah ise gece iyi geçmediği için azıcık yorgun olunuyormuş. "Peki, ramazan burada nasıl geçer" diye sordum. "Ezan vaktine kadar ayakta durduğumuz için, işe öğleden sonra gideriz. Sonra iftar. İftardan sonra ise kat çiğner, sohbet ederiz" dediler. Kat burada hakikaten hayatın içinde. Zaman içinde fetvalar filan fayda etmemiş. 1962'de krallığı yıkanlar yasaklamaya kalkmışlar kendileri gidiyorlarmış vazgeçmişler. Yemen'de seyahat konusunda bir beşinci gözlem daha yapayım isterseniz: Yol boyu en çok askeri kontrol noktası vardı. Kontrol noktası sayısı konaklama tesisi sayısından fazlaydı. Konaklama yerleri ise bana Afganistan'da şehir hayatını anımsattı. Konaklama yerlerindeki tuvaletleri kullanma konusunda ise ikiden fazla defa düşünmek gerekiyor. Buradan şöyle bir çıkarım yapmak mümkün: Elinizde bir izin belgesi, yanınızda bir mihmandar yoksa Yemen'de dolaşmak pek kolay görünmüyor. Her seferinde bir yanağı 'kat'tan şişkin duran askerlere bir şeyler anlatmak gerekiyor. Ertuğrul Özkök, bu aralar Shibam'ın kadim gökdelenlerinden bahsediyordu. Gitmek isteyenlerin, Yemen'de gezmek için tedbirli olmalarında fayda var.

     

    Bu köşe yazısı 14.08.2010 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır